20 Ocak 2009 Salı

Konuşma..


- Kibrit kokusunu sever misin?

Sigarasını çoktan yakmış olan adam arkasından adım adım yaklaşan yağmurluklu kadının sorusuna şaşırmıştı. Işıklandırmasına bile bakılıp, edith piaf eşliğinde bir şişe şarap içirtebilecek köprünün ortasında, nehire doğru küllerini dökerek sigarasının, gelen topuklu sese doğru çevirdi başını. Hava pek yağmurlu sayılmazdı fakat yine de çiselemenin etkisini küçümsemek hatalı bir davranış olarak gösterilebilirdi. Elbette adam gibi isteyerek ve bilerek bu hafif yağmurda sırılsıklam olmadan ıslanmanın tadına eşlik edecek temiz havayı çekmek istemiyorsa insan içine. hele ki sıkıcı bir bohem davetinin olduğu 200 metre kadar gerideki, nehir kıyısında ve "şehrin önde gelenleri" arasında oldukça yüksek ehemmiyete sahip, kaldırım taşlarıyla iç ve dış dekoru süslenmiş mekandan kaçarcasına uzaklaşmak istiyorsa, bulunmaz bir özgürlük tadının saçlarında kristalleşmesi, ertesi gün hapşurarak yatağında yatmaya yüz defa bedeldi.

- Sevmezsen karşı tarafta içeceğim.

Gözucuyla köprünün ortasında durmakta olduğu yerin karşısına baktı. İki şeritli bir trafiğin akmasına zar zor yetecek köprüde, karşı taraf pek de uzak sayılmazdı. Gözünde, o çok rağbet edilen kaldırım taşı dekorlu yerden ne kadar şiirsel görüneceği canlandı karşılıklı sigara içişlerinin. Her şeye rağmen, kibrit kokusunu fazlasıyla severdi. Koşullu eylemini söylediğinde çantasından sigarası ile kibritini çıkarıyordu kadın. Yağmurluğunun altındaki catherine melandrino hemen kendisini gösteriyordu..Gülümsüyordu, öne sürdüğü koşulun anormal olduğunun farkındalığını yüzüne takınarak..

- Çok severim.

Bir an için reddedileceğini düşünen kadın, sigara paketinden bir tek çıkartarak köprüye dayandı. O ana göre yüzde yüz sevilen kokusunu yaymak üzere kibritini çakarak sigarasının ucuna götürdü. Kibritin kızıl alevinin tütüne değdiği ana köprünün ışığının yağmurlu dansı da eşlik etmişti. Attila İlhan şirinden fırlamış bir görüntü olmalıydı. Sigarasını yakmasıyla içine çektiği dumanı dışarıya verdiğinde, ince yağmur damlalarının kendini biriktirdiği, lacivert ceketinin omzunu gördü adamın. Önceden planladığı bir diyalog değildi az önce olanlar, tamamıyla spontandı. Sigara içecekti ve metrelerce uzunluktaki köprüde birbiriyle konuşmadan sigara içen iki kişinin görüntüsünün, az gerideki kaldırım taşından oluşan duvarlarıyla, popülerliği dillere destan mekandan garip görüneceğini düşündü..Bir şey söylemek istiyordu. Az önce kendiliğinden gelişen bir kaç saniyelik konuşmanın aksine şimdi kafası ne söyleyeceğini tartmaktan alamıyordu kendisini.."Sen de mi sıkılıyorsun bu tür davetlerden?".. Aman allahım ne kadar da klişeydi. kesinlikle böyle bir cümle kuramazdı. En iyisi adamın bir şey demesini beklemekti. Yüzünü nehre doğru dönerek yağmurun arasına ve nehre doğru dumanı üfledi.

- Sigaranın dumanı kibrit kokusuna eşdeğer değil.

Adam, söylediğinin ne kadar aptalca olduğunun farkına vardı. Tam anlamıyla mia vallace ile vincent vega nın garip sessizliği sayılamazdı oradaki sessizlik ama neden durup dururken dünyanın en saçma cümlesini kurduğunun pişmanlığını bir saniye bile geçmeden yüzüne oturttu. Elbette ki bu yüzü önüne dönerek sadece nehire gösterdi. "herkes sigaranın dumanıyla kibrit dumanının kokusunun farklı olduğunu bilir!" İlla ki konuşmak ve bu anın güzel bir sohbete belki de tüm geceyi kapsayacak bir birlikteliğe dönüşmesini istemiyordu. Sadece nezaketen kurduğunu düşünerek pişmanlığına bahane bulmak istedi kendince. Çok hevesli görünmek istemiyordu. Peki nasıl oluyordu da, kadın ilk soruyu sorduğunda hevesli olmadığına dair düşünceyi anında kabullenirken, kendisi bir şey söylerken sanki tek amacı "bu gece bu hatunu götürmeliyim" cümlesinin tıpkısı olmaması için saçmalıyordu. En iyisi kadının bir şey demesini beklemekti. Cevap almaya çok hevesli görünmemek için sigarasını içine çekerken yerdeki köprü taşlarına bakıyordu..

- Kesinlikle değil.

Daha basit bir cevap veremezdim herhalde diye içinden geçirdi kadın. Tamam adamın bir şey söylemesini beklemişti, adam da söylemişti ama "kesinlikle değil" neydi ki? Konuyla çok az alakası bulunan benzetme yapması gerektiğini düşündü aslında. Adamın kendisiyle konuşmak istemediğini de düşündürüyordu son saniyelerde sürekli yere, hatta ayakkabısına bakışı ve baktığı ayakkabısının olduğu ayağını küçük hamlelerle ileri geri oynatması. Sigarasının bitmek üzere olduğunu gördü. Artık, son cümleler ve hiç tanımadıkları birbirleri hakkında, son derece anlamsız iyi temennilerin olacağı konuşma gerçekleşecekti.

- yine de, kibrit kokusunun yakın karşılayıcılarından olarak gösterilebilir. Hiç yoktan iyidir. Neyse benim içeriye dönmem gerekiyor. İyi geceler.

Adam, kadından veda onayı anlamına gelen gülümsemesini almasıyla kendisi de aynı şekilde karşılık vererek, ceketini düzeltip yürümeye başladı. Arkasına bakmıyordu. Kadın da adamın gidişini izlemiyordu. bir küçük sigara dumanı daha karıştı ince yağmur tanelerinin arasına nehire doğru..

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ben pek bir şey anlamadım bir daha okumam lazım. güzel gibi.

(kibrit kokusunu severim ama benzin kokusu da güzeldir. ne alakaysa.)

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

bir sigara tiryakisi olarak kendimden çok şey bularak okudum bu yazıyı.
bu arada ist.boğazının donduğunu bilmiyordum çok şaşırdım..
ve son olarak kibrit kokusunu daha çok severim...