18 Mart 2009 Çarşamba

Klişe, 18 Mart ve Boşluğa..

Beyoğlu ve Cihangir tayfası klişe kavramından pek hazzetmezler. Ben ise oldum olası sevmişimdir klişeyi. Yabancı filmlerde zaman zaman bunun ayrımı yapıldığı gibi aslında "classic" denir. Ben tam da o gözle bakıyorum klişe denen çoğu olaya. Hayatımda klişeler daha fazla yer etsin istiyorum umarsız bir çocuk gibi(Metin Tok'u saygıyla anıyoruz sflslş) Bir şeye klişe sıfatını veren o olayın çokça meydana gelmesidir. Açıkçası fiziki bir zorunluluktan meydana gelmiyorsa(mesela atıyorum yerçekimi gibi) insanların kendi davranışlarıyla şekillenip de meydana geliyorsa o önemlidir ve klişe sıfatını kazandıran çokça meydana gelme sayesinde de sevilen bir şey olmalı..Neden sevilen şeyler ile sorunu oluyor bazen insanların anlamlandırmakta zorlanıyorum. Tam değil ama popüler olana karşı olmaya benziyor aslında. Yani beğeninin temel noktasının, o objenin popülerliğinin oluşturması garip ve çözemediğim bir unsur açıkçası. Popülerliğin begenileri etkilemesi elbette normaldir fakat beğenileri etkileyen unsurlar sıralaması yapıldığında ilk sırada yer edecek kadar olmamalı diye düşünüyorum.

Bu konuya çok alakasız bir yerden geldim aslında. Gerçeği söylemek gerekirse, ilk paragrafa dair bir yazıyı uzun süredir yazmak istiyordum. Böylece araya sıkıştırmış oldum diyelim. Genelde, özel günlere dair yazılarım olmuyor blogumda ama bugün 18 mart. Çanakkale zaferinin 94. yılı. Hayatımda, ilk paragrafta bahsettiğim görüşlerimin oluşmasında etkisi bulunan unsurlardan biri kendisi. Liseye yeni başlamıştım o zamanlar, 10 yıl öncesi. Edebiyata, okuyup yazmaya olan merakım edebiyat öğretmenlerimin ilgisini çektiğinden beri üzerime düşmeye başlamışlardı. Her okul her yılın belli bir günü için belirli etkinlikler gerçekleştirmek amacıyla İl Milli Eğitim Müürlüğü tarafından görevlendiriliyordu o yıllar. Şimdi de öyle midir bilmiyorum. O yıl bizim okula da 18 mart ile ilgili etkinlik hazırlanması görevi verilmişti. Neyse efenim lafı çok fazla uzatmak da istemiyorum aslında. Organizasyon ile ilgilenen edebiyat öğretmenim Aleko isimli hikayeyi senaryolaştırmam için elime verdi. İlk ciddi deneyimimdi aslında. Nitekim daha sonraki yıllar tiyatro bölümünün başında çok daha özgün oyunlar yazıp oynamaya da imkan sağlamıştı. Aleko gerek okulun kendi içerisine gerekse o yıl etkinliği izlemeye gelenler tarafından fazlaca begenildiği için kısa sürede popülerlik tavan yapmıştı okulda. 4 yıl boyunca da böyle sürdü. Sürekli olarak genelden farklı davranışlar gösterme, genelden farklı şeyler söyleme beklentisine giriliyordu bana karşı. O zamanlar aslında klişenin ne kadar sevdiğim ve özlem duyduğum kavram olduğunun farkına varmıştım. O günden bu güne kadar olan hayatıma yön veren, önemli hislerden biriydi bu aslında. Sürekli olarak rahatça sohbet edebildiğim üç dört arkadaşım olsun, sıradan ve klişe yaşama sahip olayım düşüncesiyle yoğruldum. Filmlerdeki, özellikle romantik komedilerdeki en klişe sahneleri hep beğendim..Kulağa hoş gelen her türlü müziği dinledim.. bir daha popüler ve tanınan biri olmamak için yerimde oturmayı sevdim.. Pazar sabahı uzun süren kahvaltıları sevdim..

Sevdim de sevdim..

18 mart deyince aklıma hep lisedeki günlerim gelir nedense..Neyse öyle boşluga yazmış olayım bu yazıyı da..yazarken bu şarkı çalıyordu..

Hiç yorum yok: