5 Haziran 2009 Cuma

Çel Şu Kulun Aklını Allah'ım!

Genelde sabah uyanınca yaptığım şey bir adet çay demleyip, bardağıma doldurarak, bilgisayarı açıp, sözlüğün gündemine, takip ettiğim bloggerların yazılarına, gazetelerin sitelerinden son gelişmelere ve takip ettiğim köşe yazılarının yazılarına bakmaktır. bugün ise, uyanır uyanmaz kafamı kaldırıp doksan derece doğruldum yatakta. "Benim Kadıköy'e gitmem lazım" dedim etrafa bakarak. Nedeni hakkında en ufak bir fikrim yok. Eternal Sunshine Of The Spotless Mind'tan fırlamış bir sahne gibiydi. Bilgisayarı dahi açmadan giyinip Karaköy iskelesine doğru yürümek için İstiklal'e çıktım. Neden kadıköy? Neden kalkar kalkmaz? Bu soruların cevabı hakkında minnacık bir tahminim bile yok. Üstelik rüya da görmemiştim etkileneyim. Uyumadan önce son hatırladığım şey, son çeyreğe girerken L.A. Lakers'ın yaptığı farktı..

Kadıköy'e geçtiğimde yaptığım şey bir tür çayocağı aramaktı. Bunun nedenini biliyordum. Çay içmek istiyordum fena halde ve biliyordum ki, en güzel çaylar, çeşitli ufak dükkanların olduğu sokaklardaki küçücük çay ocaklarında yapılır. Bu tür bir çay ocağı bulmak için rıhtımın boktan çaylarına burun kıvırarak Kadıköy'ün ara sokaklarına doğru daldım.

Vapura bindiğimden beri aklımda sürekli aynı melodi dolanıyordu. Hep aynı yerden başlıyordu kafamın içindeki şarkıyı söylemeye ve vurgulu ilk satırdan sonra sesini kısıyordu inceden inceye.. "Çel şu kulun aklını Allah'ım.."

Ne bir Clementine'a rastladım doğal olarak ne de istediğim gibi bir çaycı bulabildim. İstiklal'den Karaköy'e doğru giderken "Eğer İstiklalden benim yürüdüğüm hızda yürüyüp baştan sona kadar kimseye çarpmıyorsanız devlet Opera ve Balesi Konservatuarı Genel Yetenek Sınavı'nı geçtiniz. Tebrikler" diye mırıldanıyordu kafamdaki ses. Benim yürüdüğüm hızda? Wtf is that? Anlatayım, normal yürüme tempom evden uzaktaki bir ortaokula gitmeye başladığından beri yüksektir. Artık elbette ki hızlı yürümek bir tür alışkanlık. En son geçen gece Tava Ciğer yemek için görüştüğümüz Ceren, beş dakikada bir bu hızdan şikayet etmekteydi. Benim ise aklımı Tava Ciğerin süslü görüntüleri doldurmuştu bile. Nitekim gece onda daha kapatılan Barbaros Bulvarı üzerindeki Can Ciğerden elimize alıp döndük. Uğradığım hayal kırıklığı neticesinde fena halde düşmüştü yürüme tempom da. Devlet Opera ve Balesine başvursam kesin seçilirim gibi abuk düşüncelere dalmışken bunu sadece o an için komik bulan kafamdaki ses de etrafa eblek eblek sırıtmama neden oluyordu.

"Çel şu kulun aklını Allah'ım.. Gel kulun olayım al götür odana.."

Dönmek için de geldiğim yolu tercih etmek yerine Bostancı'ya gidip oradan 202 nolu iett hattıyla Taksime dönmeyi mırıldanıyordu kafamdaki ses şiddetlice. Aynı esnada ise bir tür goal luşturuyordum kendi kenime. İstanbul'un tüm semtlerinde çay içmeliyim diye. Sözlükten tanıdığım güzel dostlar Os ve Pireti'nin "Onu yapalım karşim" sözünü ödünç alıp fısıldadı kafamdaki ses.. Bostancı'da bir süre dolandıktan sonra binmek istediğim otobüsü görmüştüm. nitekim çift katlı otobüsün ikinci katının en ön koltuğuna geçtim. Normalde bu yere pek oturmazdım ama bugün yaptıklarımı kafamda mırıldanan garip ses yaptırıyordu..

Herkese iyi akşamlar diliyorum.

2 yorum:

๑ ★ prettyinpink ★ ๑ dedi ki...

seni en çok böyle bir insan olduğun için seviyorum. =)

teletabi dedi ki...

Cansın! Çok net!