19 Eylül 2009 Cumartesi

18 Eylül 2009 Cuma

Kurozuka'nın olayı Nedir?


Merhabalar efenim. Nasılsınız? Beni soracak olursanız vasatın altındayım. Lakin bu durum bir şeyler izlemeye engel değil, bilhakis teşvik edici. Takip ettiğim dizilerde yeni sezon başlayana kadar Kurozuka isimli animeyi seyredeyim dedim. Toplam on iki bölümden oluştuğunu öğrendiğimde bu aralığa iyi gidebileceğine kanaat getirip başladım. Şu ara dokuzuncu bölümü izledim. Daha full Metal Alchemist ve Death note'u izlememiş biri olarak sıkı bir anime takipçisi olduğum söylenemez.

Anime'yi türkçeye çeviren Şahrud Fansub ekibine teşekkür ederek başlamak gerek söze. Çok iyi bir çeviriye imza atmışlar lakin ülkede pek fazla izleyen yok sanırım. Olay şu ki dokuzuncu bölüm olmasına rağmen ve dizi toplam on iki bölüm olmasına rağmen konuya daha yeni yeni gireibldim ben. İlk bölümlerde "ne oluyor lan bir şey anlamadım ben" diye izlerken zamanla izledikçe her dizide olduğu gibi yapımın doğasının içine girebilimeyi başardım.

Öncelikle çizimler efektler ve renklerin müthiş biçimde uygulandığını söylemek isterim. Sadece bu çalışmalar için bile görülebilir bence. Zaten Sony yapımı olduğunu ve birinci sınıf olduğunu belli ediyor bu açıdan. Her animede olduğu gibi açılış ve kapanış jenerikleri ve şarkıları kendine hayran bırakacak düzeyde. Özellikle kapanış jeneriğinin hastası olduğumu belirtmek isterim ki yazının sonuna onun da youtube linkini koyacağım.

Konuya gelince, aslında konuyu başta biraz okumasaydım hiç bir şey anlamadan izleyecektim sanırım diziyi. Bin yıllık bir aşk hikayesini konu alıyor temelde ve sonsuzluk üzerine kurulu. Yani zaman yolculuğu olarak algılanabilir ama bu geçişler bir tür flash forward ve flash back niteliğinde diye düşünüyorum. Zaman yolculuğu olduğunu söyleyemem. Belki kalan son dört bölümde bu konuya netlik getirilir. Bu aşk hikayesinin içinde, imparatorluk, vampirler, asteroid, yeraltı mücadelesi veren özgürlükçü örgütlenmeler üzerinde ilerliyoruz. Aşk hikayesini doğal olarak, bir animeden beklendiği şekliyle sadece aşk temeliyle izlemiyoruz. Dizi bir çok fantastik bilim kurgu öğelerindne belirtiler taşısa da kendi yolunda bunları başarıyla birleştirmiş görünüyor lakin işleniş ve kurgu anlaşılmakta ve daha önce değindiğim gibi içine almakta zorluyor seyredeni. Elbette ki oldukça sert şiddet sahneleri içermesi de eminim ilginç fetişist eğilimleri olan david crononberg, david lynch veya quentin tarantino'yu da etkilemiştir diye düşünüyorum. Hatta David Crononberg'in Crash filmi karakterleri bu diziyi izleyerek sevişseler şaşırmam.

Neyse efenim anime konusunda yetkin olmadığımı biliyorum ama çizimleri ve renkleri açısından bu on iki bölümlük animeye göz gezdirmekte yarar var diye düşünüyorum. Son olarak kapanış şarkısının videosunu ekleyerek şimdiden herkese iyi bayramlar diliyorum.

10 Eylül 2009 Perşembe

Oradan, Buradan, Şuradan Shobou

Önceden vardı bu Şubuo. Antin kuntin reklamları vardı. Özenip sinema şubuosuna üye olmuştum. Genel olarak çalarsa annemdir mesajsa Turkcell'dir modunda telefon kullandığımdan, günde bir kaç defa mesaj gelmesini seviyordum. Sonra kalktı tabi. Kim para verip tek mesajlık bilgi almak için uğraşır ki artık? Gir beyazperde de takıl manyak mısın?

Şunu seviyorum, ülkeden ülkeye, hatta ilden ile kahvaltı kültürünün gösterdiği farklılığı. Belki de ülkedeki her şehri görmeyi en çok bu yüzden istiyorum. Örneğin İstikal'in ara sokaklarından birinde sürekli kahvaltıya gittiğim bir yer var. Bugün kahvaltı ederken tabağa biber de eklemişler. Bilmiyorum hazırladığınız kahvaltı sofranıza taze biberi bir kaç parçaya bölerek, masanın çeşitli kısımlarına dağıttınız mı. Belki kahvaltıda biber yemezsiniz lakin onun kokusu masaya inanılmaz bir ahenk sağlıyor. Bir gün denemenizi tavsiye ederim. Yalnız bir parçası acı çıktı biberin yandım. Bir de bu var, örneğin acı aromanın yiyeceklere yoğun olarak eklendiği şehirlerde(örneğin Adana, Gaziantep, Şanlıurfa gibi) kahvaltı kültürü de ilginç farklılıklar gösteriyor. Örneğin geçenlerde bir arkadaşımın Şanlıurfa'dan akrabası gelmişti. Kendisiyle kahvaltı ederken, Urfa'da kahvaltıda sıklıkla ciğer yendiğini söyledi. Epeyce şaşırdım doğrusu. Sonra da gözümüzün önünde kahvaltı tabağını beğenmeyerek ciğer dürüm söyleyerek afiyetle yedi kendisi. Bu farklılığı seviyorum. Biliyorsunuz ki ülkede farklı bölgelerden şehirlere gittiğinizde günlük alışkanlıklarla birlikte yiyecek anlamında da, diğer bölgelere göre farklılıklar var. Ülkedeki her şehirde kahvaltı etmek gibi bir hayalim var. Mesela bir sabah Ahtamar'da, başka bir sabah Giresun'dan karadenizi izleyerek, bir başka sabah Nevşehir'de, ertesi sabah Bilecik'te kahvaltı etmek ne güzel olur yahu. Sadece şehirler değil mesela bugün kahvaltı ederken Alman olduğunu sandığım taş gibi bir Milf denebilecek abla geldi. Baya bira içti kahvaltıda.

Kahvaltı tabağı söylediğinizde yumurtayı da ekleyen mekanları daha bir samimi buluyorum ben. Ama az pişmiş getiriyorlar o çok kötü. hiç de sevmem. yine de yumurta eklenmesi ne bileyim böyle daha bir naber kanka muhabbetine sokuyor beni mekanla.

Şimdi konudan konuya atlamak olacak ama, elimde mizah dergileriyle gezmeyi sevmiyorum. Sadece mizah dergisi değil, yazılı basın ürünleriyle ama en çok mizah dergilerini aldığım için onlara denk geliyor. Yani utanıp çekinmek gibi bir şeyden değil sanki onu taşırken ellerimi boşuna kullanıyormuşum gibi geliyor. Daha yararlı bir şey için kullanmalıyım ellerimi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Hemen bir bakkala gidip poşet alınabilecek nitelikte başka bir alışveriş yapıyorum. Her şeyi o poşete koyuyorum. Bir de ilginç olan mesela dışarı çıktığımda "hadi bugün Beşiktaş sahilde oturup etrafa bakınayım, şöyle kendime bir gün ayırayım" dediğim zaman hep almış oluyorum o yazılı medya ürünlerini. Mesela çıkıp bir şeyler yiyip eve gelmek üzere yola koyulduğumda hiç de almamış oluyorum.

Son zamanlarda Lale Devri konusuna daldım feci halde. Soğuk kış gecelerinde helva sohbetlerini ya da Nedim'in de geldiği bir sadabat akşamını yaşamış olmayı çok isterdim..

Böyle işte..

Sigara? #11

Seni üzmek için gelmedim...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Aradım Aradım Bulamadım #7

Merhabalar, sevgili okuyuclarım ve canımın içi arayıcılarım. Google'ın şahları, parelerim benim. Efenim Google analytics Ağustos ayı raporuyla karışınızdayım. Buyrunuz;

bihterin Kazağı, Bihter Gömlekleri, bihterin Gömlekleri: Canımsınız. bihterin gömleği konulu epeyce bir arama var bu ay da. Bu konuda tek tahrik olma potansiyeli olan kişi olmadığım için pek mutluyum.

"Bir anlık hevesini bir anlık heyecan": Sevgili arayıcım tırnak içinde aratmışsın, yanlış anlaşılan şarkı sözlerine örnek sunmuşsun lakin google da artık sizi tanıyor ve seni doğru yere ulaştırmış olmalı. büyük ihtimalle on süperstar şarkısı postuma ulaştın ve aradığın şarkıyı da buldun. Yalnız şarkının o kısmı "bir anlık heves için, bir anlık heyecanla" diye ilerliyor. Sadece netlik kazandırayım dedim. böyle çok, bir anlık hevesine sokayım dermiş gibi olmuş çünkü.

24 temmuz 1997 burcu: Çok ofsayt bir postuma ulaşmışsın. Yalnız son aylarda aramalarda, burçların (en azından bilinen on iki burcun) yıldan yıla tarih değiştirdiğine dair inancı olan epeyce insan olduğu ortaya çıktı. Uzakdoğu burçlarını aramadığınız da besbelli. Neden böyle yapıyorsunuz ki? 24 Temmuz her yıl aslan burcudur sevgili arayıcım.

300 spartalıdaki sikiş sahnesi: Son derece epik olduğu söyleniyor. Yoksa film mi öyleydi. Hay allah Jeff gibi film izliyorsunuz sanırım Coupling'ten. Piano filmini nasıl izlediğini anlatmıştı da evde kanımız donmuştu.

aksiyon konulu seks filmleri: Buradaki aramayı çözebildiğimi söyleyemem. Aksiyon konulu seks filmi izlemeyi neden ister ki bir insan? Daha da önemlisi aksiyon konulu seks filmi nedir lan? Lisedeyken bir Vortex diye film izlemiştik arkadaşlarla. bilimkurgu pornoydu. Öyle bir şey mi acaba? Jason Bourne temalı bir porno film düşünemiyorum :)

Becertiyorum Kendimi: Aferin sana. Benim blogumda yapıyorsan ben niye bunun hiç parçası olmadım yahu. ben de istiyorum.

ben çok aradım aradım bulamadım: Neyi aradığını bilirsen sorunun çözülür diye umut ediyorum sevgili arayıcı ruhlu ziyaretçim.

bihter yeni bölüm gerideyken behlülle: Anam bunu hiç anlamadım.

cek noris: Sen şahane bir insansın. Öpüyorum.

dünya feneri seviyor yarramı ye fener: dklşflşkadsfks klsalşkdfklşdsfklskl salşkfklsad

en çok dinlediğim şarkılar: bunu sen bilmiyorsan google nasıl bilsin ey arayıcım.

erhan güleryüz neden siyah gözlük kullanır: Çünkü eşşeğin sikinden dolayı.

facebooka yahoo adresimle üye olmuştum giriş yapamıyorum: Kıyamam.

gossip girl'ün başlangıç sözleri who am i? : That's a secret i never tell. you know you love me. XOXO Gossip girl!

ilk 20 orospu: Bunun sıralaması olduğuna inanıyor musun gerçekten? Neye göre belirlenmiş çok merak ettim ben şimdi.

japonu götünden sikenin sex videosu: Oeh! bundan yüzlerce var. Biraz daha daraltman lazım aramanı canım arayıcım. Ayrıca çok sert bir arama olmuş. "Sik götünden" kaydındaki sertliği hissettim burada ben. Sertlik derken dsklşfklşasdfklşaslş

kullanıcım porno izlemek istiyorum: Büyük bir gelişme kaydetmişsin.

MAlbuş ne demek: Marlboro'nun öğrenciler arasındaki lakabı.

michael scofield a sochaux: İkisi arasında kurabildiğin bağlantıyı bana da anlat lütfen.

na nanına nanına nakaratlı bişey şarkı: nefis bir şarkı arama örneği. Şimdi melodiyi mi kastediyorun yoksa o naninalar sözler mi bilemedim zira Bendeniz hanımkızımızın Na Ni Na ismine bir parçası da var. Fakat onu aramıyorsan da bu nanınalar melodiyse şunu blmelisin ki okuyan hiç bir şey anlamıyor bu nanına şeklinde yazımdan.

ranini blog sanem çelik: Sevgili ranini blogunun televizyon ile ilgili kısmına yazmaya son verdi. O nedenle ilgili yazılara ulaşabilmen pek mümkün görünmüyor.

simbiyoz blair waldorf: Simbiyoz yaşam biyoloji konusu değil miydi yahu. blair kiminle simbiyoz alışverişe girer ki. O bir mutlak kazanandır.

sitcom yazıldıktan sonra ne olur: İftarda afiyetle yenir.

soyun orospu: lkdsafklşsdlş lkşdflşsdfkl slad flşksdfaklsş. Bir türk filmi arıyorsun galiba.

trt te de 10 günün yabancı diziler: Türkçeyi onlar öğretmedi sana umut ediyorum ki...

yalın heyecanını kaybetmiş: Nee dudaaandan mı öpmüüüş?

yalın heyecanını kaybetmiştir: One minute! One minute! Yalın benim için artık bitmiştir gibi çok sert olmuş bu araman. Bu da böyle biline deseydin tam olurdu.

yeter artık bedava porno izlemek istiyorum: Canımsın! Feryat figan yapmana luzum yok lütfen biraz daha adamakıllı araştırma ile böyle siteler bulabilirsin.

Şarkı keşfettim: Patent enstitüsüne kaydettir hemen.

Öpüyorum hepinizi.

5 Eylül 2009 Cumartesi

On James Bond Şarkısı

Merhabalar efenim. haftasonuna girip yazdan çıkmamız gerektiğini de bize hatırlatan bir eylül cumartesisinden iyi gnüler diliyorum. bu günkü konumuz on şarkı serisine dahil olarak hazırladığım nacizane on adet James bond filmi şarkısı. Bilirsiniz James bond kendi içinde bir kültürdür. Silahlı açılışından, içtiği içkinin hazırlanışına, bond kızlarına kadar. O kültürün önemli bir parçası da filmlerin açlış kısmına eşlik eden ve genellikle filmle aynı ismi taşıyan, tadından yenmez parçalardır. İşte bugün bu konuda kendi listemi yazacağım High Fidelity'deki john cusack edalarında. gerçeği söylemek gerekirse on şarkıya düşürmek çok zor oldu. özellikle içim kıyılarak elediğim son üç şarkı için üzüldüm. bunların da adını anmak istiyorum başlamadan, Chris Cornell - you Know My Name, Sheryl Crowe - Tomorrow never Dies, Louis Armstrong - We Have All The Time in The World, son elediğim parçalardı üzülerek. Neyse efenim öncelikle yarışma dışı olarak James Bond serilerinin ünlü müziğini koyalım. The Monty Norman Orchestra yapımı bu klasik müziği duymadan bir bond filmi izlenemez. The Monty Norman Orchestra hüzzam makamından söylüyor James Bond Theme;



Ve Listeye geçelim.

10- Moonraker: James bond rolünde Roger Moore'u izlediğimiz ve gelmiş geçmiş en kötü Bond filmlerinden biri olan moonraker'ın şarkısı ise aksi biçimde en iyilerden biridir. Shirley Bassey, seslendirdiği üç Bond şarkısıyla da listeye girdi. onlardan biri de Moonraker. 11. bond filminin açılış şarkısını Mahurbuselik makamından Shirley Bassey seslendiriyor. "where are you, why do you hide.." Moonraker.


9- You Only Live Twice: Sean Connery'i bond rolünde izlediğimiz bu filmde, James bond fake bir olayla ölür ve çok gizli görevine başlayarak üçüncü dünya savaşının başlamasını engellemeye çalışır. Uzakdoğulu güzellerin bond kzı olduğu bu filmin açılış parçası da epeyce etkileyicidir. Nancy Sinatra bu parçayı seslendirerek bizleri yine damardan vurur. Sultanihüzzam makamından Nancy sinatra seslendiriyor; "you only live twice or so it seems, one life for yourself and one for your dreams."


8- Diamonds Are Forever: Shirley Bassey'in listeye giren ikinci parçası. O günlerden günümüze bazı kadınların mottosu olagelmiş "diamonds are forever a girl's best friend" laflarının kaynağı ve aynı isimli yine en gudik James bond filmine ait parça. Nedense Gudik Bond filmlerinin şarkıları çok güzel olmuş. Shirley Bassey Acemaşiran makamından söylüyor
"diamonds are forever,
they are all i need to please me,
they can stimulate and tease me,
they won't leave in the night,
i've no fear that they might desert me."


7- Never Say Never Again: Filmde Sean connery Bond rolüne geri dönmüştür lakin bond filmi olarak ciddiye alınmaz zira Thunderball'ın yeniden çevrimidir. Lani Hall Bestenigar makamından seslendiriyor "Never say never again.."


6- A View To A kill: Bazılarına göre en kötü Duran Duran parçası bazılarına göre ise en iyi. bunun bir ortası yok. Aynı isimli bond filmi için yaplan bu parça müzikal anlamda kötü iyi tartışmaları bir yana listelerde uzun süre zirvede kalan tek Bond parçasıdır. Ben bu şarkıyı sevenlerin tarafındayım ki listeye altı numaradan aldım..Duran Duran Gerdaniye makamından seslendiriyor efenim
"meeting you with a view to a kill
face to faces, secret places, feel the chill"


5- Nobody Does it Better: Efenim geldik ilk beşe. Şunu baştan söyleyeyim ki bu beş şarkıyı beğenememek gibi bir şeyi kati surette kabul eylemiyorum. Neye efenim yine üstte değindiğim gibi, çok ama çok kötü bir Bond filmine mükemmel bir parça serisinden bir başka örnek bu da. The Spy Who Loved me'nin açılışında dinlediğimiz Carly Simon imzalı bu eser kesinlikle muazzam bir parça. Filmin açılışının dışında kesinlikle hiç bir şeyi güzel değildir. ama o açılış ve mükemmel parça...Carly Simon Ferahnak makamından seslendiriyor;
"nobody does it better
makes me feel sad for the rest
nobody does it half as good as you
baby you're the best"


4- Goldeneye: Efenim geldik dört numaraya. İçinde gold kelimesi geçen bond filmleri hem güzel hem de açılış şarkıları da güzel oluyor. Olmuş. Onlardan biri, yanılmıyorsam listeye giren en yakın tarihli bond filmi de olan Goldeneye isimli parça. Film için de derin görüş ayrılıkları var. Bazılarına göre ortalamanın epey üzerinde bir Bond filmiyken bazılarına göre ise oldukça kötü. ben ortalamanın üzerinde olduğunu düşünüyorum Goldeneye'ın. Pierce Brosnan'ın da bond olarak yer aldığı en iyi film bu bence. Öte yandan elbette ki açılış şarkısında tina turner'ın divalaşmasını da unutmamalıyız. Tina Turner Goldeneye şarkısına, kendine tekrar tekrar hayran bırakarak hayat vermiş. Ayrca en başarılı açılış jeneriği de bu filmdedir bence. Tina Turner Dügah makanımdan seslendiriyor;
"see reflections on the water
more than darkness in the depths
see him surface and never a shadow
on the wind i feel his breath"



3- Goldfinger: film olarak bir çok kişiye göre gelmiş geçmiş en iyi James bond filmidir Goldfinger. Ben de benzer görüşteyim. Belki en iyi diyemeyebiliriz ama kesinlikle ilk üçtedir. Müzik ve açılış olarak Shirley Bassey hanımefendiyi tekrar sahneye alacağız. Bence en başarılı Bond şarkılarından biridir Goldfinger. Kadınları altına bulayıp öldüren, son derece zengin Goldfinger'ın haince planlarını yok etmek için görevinin başına geçen 007'yi zevkli bir macera bekler bu filmde. Özellikle tamamı hatunlardan oluşan Goldfinger uçuş filosu insanın ağzının suyunu akıtır. Ayrıca "Neden Sean Connery en iyi Bond" sorusunun cevabı da sadece bu filmi izleyerek verilebilir. Shirley Bassey Nevabuselik makamından seslendiriyor;
"goldfinger, he's the man, the man with the midas touch
a spider's touch
such a cold finger beckons you to enter his web of sin
but don't go in"

2- The Man with The Golden Gun: Ian flemings'in kitaplarından uyarlanan son bond filmi yamulmuyorsam. Ayrıca bu filmde Bond olarak Roger Moore'u görmeye başlarız. Soundtrack'i bir çok Bond filmi gibi şahanedir lakin Lula isimli hanımkızımızın seslendirdiği aynı isimli açılış parçası kendini daha ilk dinleyişte belli eder. Gelmiş geçmiş en iyi Bond şarkılarından biridir. Lula karcığar makamından söylüyor;
"he has a powerful weapon
he charges a million a shot
an assassin that's second to none
the man with the golden gun"

1- Thunderball: E efenim açık arayla en iyi açılış şarkısı budur bence James bond filmlerinde. Müzikal anlamda çok çok ama çok üstündür. Tom Jones harikalar yaratmıştır. yıllar geçse de tekrar tekrar dinlenir gece gündüz.. Tom jones nihavend makamından seslendiriyor;
"he always runs while others walk
he acts while other men just talk.
he looks at this world, and wants it all,
so he strikes, like thunderball."


Son olarak Trt 4 spikerlerine sevgiler göndererek iyi günler diliyorum efenim..

3 Eylül 2009 Perşembe

Yeni Sezona Doğru

Merhabalar efenim. Bu yıl da sezona başlamadan az evvel kısa bir kişisel değerlendirme yapmak istiyorum izlediğim dizilere dair. Bugünlerde pek fazla yazamadığım için biraz geç bir değerlendirme olacak sanırım. Sezon yerli kanallarda açıldı, Amerika’da da açıldı açılacak. Sırayla yazayım düşüncelerimi;

How I Met Your Mother

Elbette, mutlak suretle ilk sırayı yine canım ciğerim How Met Your Mother’ım alıyor. Yeni sezonu 21 Eylül’de açıyor. Bu açılış törenle tüm yurtta ve yavru vatanda coşkuyla kutlanacak elbette. Geçtiğimiz sezon, Ted için ilk başta, Himym izleyicisinin bir türlü ısınamadığı Stella ile olan ilişkisiyle açıldı. Evlenme günü Stella Ted’i terk edip eski eşine dönerken akabinde Ted yine ufak bir bocalama süreci geçirdi. Sonraki bölümlerde Ted’in hayatında önceliğini iş mevzusunun alığı döneme girik. Bu diziyi neden bu kadar sevdiğimi görmem için başka bir nedendi aslında bu. İlk sezonda daha çok ilişkiler üzerine yoğunlaşırken, benim hayatımda da ilişkiler önemli yer tutuyordu. Sonraları hayat mücaelesi, para kazanma uğraşları derken yaşam sıkıntılarıyla örülü bir yılımla dizinin dördüncü ezonu da ana karakterin bu mevzularda bocalamasıyla geçti. İşte bu, diziyi gözüme açık ara birinci konumundan eşsiz birinciliğe yükselten başka bir nedendi. Sezonun sonunda Ted’in, Üniversiteye hoca olmasıyla kendimizi bambaşka bir hikayede bulacağımızın sinyalleri verildi. Bu sezon anne ile tanışabiliriz belki nihayet. En fazla bir sezonu daha kaldı çünkü dizinin. Anne için daha önce verilen referanslara bakarsak, dördüncü sezonda Ted, müstakbel anneyi numarasını alır almaz aradığını beyan etmişti. Anne Ted’in üniversitedeki öğrencilerinden biri olacak. St. Patrick’s Day referansı da unutulmamalı. Ayrıca büyük ihtimalle Ted’in ilk sezonda tarif ettiği ideal kadın modeli ile de benzerlikler taşıyacak. Bu tarifin içinde neler vardı denirse, sevdiği yemek lazanya olacak, Times bulmacalarını çözmeyi sevecek, favori kitabı kolera Günlerinde Aşk olacak, elbette Pablo Neruda’yı sevecek, büyük ama büyük ihtimalle e Star Wars hayranı olacak. İki yıl önceki St. Patrick’s day etkinliğinde mevzubahis bara gitmiş olacak. Evet bu kriterlere yakın kaınları büyüteç altına alacağız yeni sezonda anne aylığı için. Ayrıca iki senedir Victoria’nın bu diziye bir şekilde dönmesini bekliyorum lakin önemedi bir türlü. En son “Ted Mosby is Not A Jerk” sitesini kurduğunu biliyoruz kendisinin.

Öte yandan Barney – Robin ilişkisi de muhtemelen yeni sezonda netlik kazanacak. Geçen sezonda toplanıp o çok pahalı viskiyi içerlerken “bir yıl sonra” referansıyla ikisini gayet yakın görmüştük birbirlerine. İkisi de birbirlerine uygun çiftler bence de. Zaten daha ilk ezonda beraber çıktıkları akşamda bunu içten içe fark etmiştik. Fakat bu birlikteliğin netliği en erken sezon ortasını bulabilir gibi geliyor.

Marshall ve Lilly için ise bu sezon muhtemel çocuk yapma kararıyla geçebilir. Elbette ki özellikle işle ilgili durumlar ikisinin de hayatının önemli bir parçası olacaktır. Bakalım neler olacak.

Yeni sezonunu merakla bekliyorum canım ciğerim dizimin.

It’s Always Sunny in Philadelphia


Geçen sezon yaz tatilinde The Big Bang Theory’i keşfetmiştim. Bu yaz da, bu şahane diziyi keşfettim. Kendisini sert “Friends” olarak tanımlayan bu dizi gerçekten izlenmeye değer bir yapım. Yarma garantili mizah anlayışı ve öüller verilirken neden atlandığına epeyce şaşırdığım yaran performansıyla Danny de vito da var. Yeni sezonda şahane konularla “day maan, fighter of the night maan, champion of the suun. You re the master of karate..and friendship for everyone” derken “Wildcaaard Bitcheees” diye kopacağız. Diyaloglardan konuya, işlenişe kadar yarma garantili bu diziyi keşfettiğime gerçekten çok sevindim. Yeni sezonda da gülmekten katılırken sandalyelerden düşeceğiz yine muhtemelen.



The Big Bang Theory

İkinci sezonun sonunda üç aylık tatil için kuzey kutbuna giden ekibin bu maceralarından notlar ile yeni sezona başlayacağız muhtemelen. Açıkçası ikinci sezonuna, ilk sezonu kadar gülmemiştim dizinin. Sheldon Cooper her ne kadar son derece orijinal bir karakter olsa da ikinci sezonun ilk yarısında dizi neredeyse onun üzerinde döndü ve sıkmaya başladı biraz. Lakin sezonun ikinci yarısında kendini toplamayı başardı. Sheldon’ın Alicia’ya binaya giriş için yaptığı test ve, kendisine çizgi romanın “mind blowing” olduğunu söyleyen arkadaşına misillemesine halen gülerim. Bakalım yeni sezonda neler olacak. Shelon’ı dozunda tutarsalar kahkahalı günler bizi bekliyor gibi.

Gossip Girl

Bir kere başlayınca bırakılamayan çekirdek gibi ve daha da ötesi çekirdek yiyerek izlenmesi elzem olan bu teenage dizinin yeni sezonunda neler olacak apayrı bir merak konusu. En son gençlerimiz liseyi bitirdiler. Goodbye Gosip Girl bile dendi. Aslında Dawson’s Creek’in lise sonrası yaşamla devam ederek sıçıp batırması gibi kötü bir örnek varken, lise sonrasında devam etmeli mi diye soru işaretleri de yok değil. Dizinin üçüncü sezonu tam bir kapalı kutu. İçinden çıkacka şey rezil de edebilir vezir de.

Damages

Glenn Close’un gün geçtikçe efsaneleşen performansıyla iyiden iyiye havalara giren Damages üçüncü sezonda aynı kurgusunu sürdürecek gibi görünüyor. Baştan bir final kısmı verip, olayların o noktaya gelişini adım adım izleyeceğiz yine büyük ihtimalle. İlk sezon için, orijinal ve ilgi çeken bir teknikti. İkinci sezon biraz alışkanlık oldu herhalde ve o kadar da vurucu gelmedi bana. Üçüncü sezonda Ellen Parsons, Patty hewes tangosu yine nefes kesecek gibi ama kurgu artık iyice alışılmış ve adım adım sıradanlaşmaya doğru gidiyor. Buna bir şeyler yapılabilir.

Lost ve It Crowd hakkında konuşmak için ise henüz erken. Bekleyelim e görelim bakalım.