25 Nisan 2010 Pazar

Pazar Şarkısı

Günaydın Leyla'lar. :)

18 Nisan 2010 Pazar

Pazar Şarkısı

Günaydınlar efenim..

11 Nisan 2010 Pazar

Pazar Şarkısı

Soğuk savaşı bitirdiğinden şüphelendiğimiz sözleriyle çok şey anlatan şarkı. günaydınlar efenim kşldfalşdkflşkas

4 Nisan 2010 Pazar

Pazar Şarkısı

oyy oyyy oyyy

28 Mart 2010 Pazar

21 Mart 2010 Pazar

14 Mart 2010 Pazar

Pazar Şarkısı

:) Günaydınlar efendim. Şarkıyla falan çok alakasız olsa da dünya pi gününüz de kutu olsun.

7 Mart 2010 Pazar

Pazar Şarkısı

Deli kuşla sohbet eden var mı bu sabah?

10 Şubat 2010 Çarşamba

ALS İçin Futbol Yaz, Sen de Bir Hayat Kurtar

Severek takip ettiğim artemio franchi blogundan bu yazıyı paylaşmak istiyorum ki daha fazla kişi okuyabilsin..Mümkünse siz de yazın gönderin..


"Geliri tamamen ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak olan bir futbol kitabı projesi...

Anadolu futbolunu yazan bloggerlar olarak en büyük çabamız sesimizi duyurmaksa, sadece ama sadece Anadolu üzerindeki ilgisizliği biraz olsun kırabilmekse; sadece blog satırlarından değil; sahaflardan, kitapçılardan da insanlara seslenmeliyiz. Bunun için birkaç kitap yazıldı Türkiye'de, lakin çok büyük kitlelere ses duyurulamadı, Anadolu içinse hala aynı tas aynı hamam! İlgisizlik had safhada...

Bizler, biliyoruz ki Anadolu'da büyük bir potansiyel, lakin büyük olumsuz koşullar var. Bu olumsuz koşullardan birisi de, bilgisizlik. Madem takımını destekliyorsun, madem kalemine sarılıyorsun; sen de katıl! Destek ver...

Takımına dair yazabileceğin şeyleri, insanların ilgisini çekeceğini düşündüğün yönlerini; geçmişi, bugünü ve yarını harmanlayıp yaz...

Sayfa sayısı konusunda bir kısıtlama olmamakla beraber, 10 - 15 civarı bir sayfa sayısı olursa iyi olur. Yazı konusu olarak belli bir kıstasımız yok, sadece okuyanın gözünde takımın eskiden bulunduğu ve şimdi içinde olduğu koşullar, futbolun ana şartı taraftar, oyuncular gibi futbol ögeleri canlanmalı.

Futbol bizimle güzel, futbolu güzelleştirmek de bizim elimizde!

----

Yazıları yollamak veya projeye dair bilgiler almak için adres: flagg.a@gmail.com

Twitter: http://www.twitter.com/alsicinfutbol

Facebook Grubumuz: http://getir.net/kvo "

5 Şubat 2010 Cuma

Az Önce Kozmik Bir Çarpışma Oldu

Nereden mi biliyorum? Efenim az önce bir arkadaşımla death note hakkında konuşurken üç dakika sonra baktığımda Manuela konuşuyorduk. Nasıl bu noktaya geldiğini başka türlü açıklayamam sohbetin..

3 Şubat 2010 Çarşamba

Görmek ya da Görmemek, İşte Bütün Mesele Bu!

Pekala, diyelim ki, sabah taksim durağından bir iett hattına bineceğim lakin öncesinde civardaki iki vakıfbank atm sinden birine uğramam gerek. Ya, Galatasaray Lisesi'nin karşısındaki atm ya da AKM'nin karşısnda meydandaki ATM'ye. durum şu ki, otobüse binmeden öncem mutlaka atm ye uğramış olmam gerek yani "önce bin inince ineceğin yerden çekersin" yolu yol değil.

Neyse efenim, eğer AKM'nin oradaki atm ye gidersem ve giderken ışıklarda karşıya geçmek üzereyken hattın tam da o an hareket edip gözlerimin önünden kaçtığını görmek epeyce hüzün verir. Öte yandan, eğer ki Galatasaray Lisesi'nin önündeki ATM'ye uğrarsam ve daha sonra yine ışıklarda otobüsü kaçırırsam bu kez de, diğer ATM'ye gitseydim koşarak Gümüşsuyu'nda otobüsü yakalayabilirdim diyeceğim. bir de İstiklal'den çıkamadan otobüsü kaçırmış olma ihtimalim olabilir ki eğer yarım saat durakta beklersem tam da bir dakika civarı geciktiğimi anlarım yine hüzünlenirim. bunun bir çıkar yolu var mıdır? Hadi bakalım :)

29 Ocak 2010 Cuma

2009 Last Fm İstatistikleri ve Burger King Sosları

Efenim herkese merhabalar. Uzun süredir yazamadıktan sonra, kaç zamandır aklımdaki bazı yazıları yazmak arzusundayım fekat öncelikle burger kinge iki çift lafım olacak. Ramiz Dayı vurgusuyla kendisine diyorum ki "...Mesele iki tane sosa 50 kuruş vermek değil yeğen. Mesele ballı hardallı sosa banılacak soğan halkalarını, sarımsaklı mayoneze bandırılacak patetesleri düşünürken kasada yaşanan duraksamadır. Mesele en mutlu hissettiğin anda daha da beklemektir. Şimdi anladın mı..mesele neymiş..kardeş?"

Neyse efendim 1. geleneksel last fm istatistiklerimi açıklamam tüm şehirlerimiz ve yavru vatanda heyecan yaratıyor biliyorum. şaka lan ikinci oluyor bu. Şimdi bu yıl liste gerçekçiliğini biraz yitirdi çünkü iki üç tane youtube üzerinden çok fazla dinlediğim şarkı var bu listede mevcut olmayan. Onları da yazının sonunda şey ederim aklıma gelirse. Artık aralara bir yerlere serpiştirilmeliler. Hadi bakalım;

20- Lulu - The Man With the Golden Gun: Efenim aynı isimli James bond filminin introsu, seriyi tekrar izlediğimde dikkatimi çekmesinin akabinde indirdiğim james bond introları albümünden sıkça dinlediğim parçalardan biri olarak listeye girmiş bulunmakta. eğer enerjik biçimde uyanmışsanız güle oynaya kahvaltı hazırlamak için pek ideal parçalardan. Dinlenme Sayısı ise 32. Dinlemek için ise buraya

19- The Last Shadow Puppets - The Chamber: Efenim bu şahane deneysel grubun çıkardığı son yılların en iyi albümlerinden biri olarka gördüğüm "the Age of the understatement" albümü bu yıl rekorlar kırarak listeye 8 parça soktu. Chamber da onlardan biridir. Bir sigara yaksanıza...dinlerken..buradan..

18 - Murat Yılmazyıldırım - Adsız Özlem: Şimdi ne yalan söyleyeyim, Düş sokağı sakinleri grubu hakkında olsun üyeleri hakkında olsun feci geyikler çevirmişizdir arkadaşlar arasında üniversite dönemimizde. Halen de çeviririm ama bu parçayı da es geçmem arkadaş. Bu sesten duyduğum en şahane parça. "günleri geçiremem..Kalbimden düşer sevişmeler" derken bir tek benim mi içim eriyor?...35 defa dinlemişim bilgisyarımda. Buradan dinlenebilir

17- Burcu Güneş & Fuat Güner - Ateş ve Suyun Aşkı: yılın sonlarına doğru çıkan Sihirbaz albümüyle Burcu Güneş bu kez de olmuş dedirtti bana. İşte bu olmuş albümünün en olmuş parçası. Can Yücel'in sözlerinin nefis uyarlaması üzerine pek kelam edilmemeli diye düşünüyorum. 37 dinlemede kendisi. Şuradan da dinlenebiliyor.

15 - Dido - It Comes and It Goes: Aynı dinleme sayısına sahip iki şarkı var sırada. Last Fm ikisini de 15. sırada olarka belirlemiş. Biz de kendisine uyuyoruz. İlki, Dido'nun bu yıl içinde çıkarttığı albümü Safe Trip home'un en sevdiğim parçası. Manik Depresif olmak nedir diye bir şeyler karalasaydım bu parçadan mutlak bahsederdim efenim. Şuradan da dinlerdim.

15- The track Team - Agni Kai: Efsane çizgi dizim Avatar: The Last Airbender'ın efsane müziklerinden biri olan Agni Kai da bu yıl içinde en fazla dinlediklerimden biri. Buyrunuz 38 dinlemeye ulaşmış Ateş Bükücü düellosundan ismini alan müziği buradan dinleyiniz efenim.

14 - Bendeniz - Kapında Günerim: bilenler bilir, Bendeniz hanım kızımız en çok sevdiğim aynı zamanda da en çok kızığım şarkı icracılarından biridir. İlk üç albümü gibi bir albüm çıkartmasını kaç yıldır bekliyoruz bir bilsen ah okuyucu bir bilsen.. Bu yıl listenin bendeniz parçası ise kendisinin en iyi slowlarından biri olan Kapında günlerim.. "Seni üzmek için gelmedim...Kokunu çekti inan tenim.." desin ben burada yarama yara ekleyeyim izninizle bir daha.. 39 dinlemede kendisi..buyrunuz

13- Sezen Aksu - Pardon: Çok ama çok hafif yağmur çileştiren ya da yoğun bir yapmurun ardından ıslak sokaklarda dudakta ıslak bir şarap tadıyla Beyoğlu'nda yürümek nasıl bir şeydir diye düşünüyorsanız mutlak bu parçayı dinleyiniz derim efenim..Yürüyorum Düş Bahçeleri'nde nin parıl parıl parlayanlarından... Buradan

12- Funda Arar - Yak Gel : Efenim zamanın eli albümünün en fazla dikkat çeken parçasıydı ilk dinlemeden. hatta ilk dinlemeden sonra bu labümdeki en büyük hit bu parça olur diye geçirmiştim içimden. Doğal olarka da albümü elime geçirdiğim ilk günlerde en fazla kendisini dinledim bıkmadna usanmadan...
Buradan

11- Ajda Pekkan - Dertliyim Arkadaş: Her yıl yine yeni yeniden başka şarkısına takıldığım süperstarımızın en bir güzel şarkılarından. 59 dinleme ile yılın sonlarında listeye fırtına gibi girmiştir bu yıl da süperstar. bu parçada dörtlük sonlarındaki ancak Ajda hanımın yapacağı nefis vurguya dikkat efenim. Öldürür adamı öldürür açık konuşuyorum. "Bilseydim kalbimi sana vermezdim" derkenki o nağme bin yaraya muadil kalpte..buyrunuz

10- Glen Hansard ve Marketa Irglova - If you want Me: Once filminin soundtrackinden gelen klasik... 61 dinlemede.. Zaman zaman kronik sevda yaralarım tuzlanır benim. İşte o gecenin playlistinin mutlak içindedir..Mutlak..

9- The Last Shadow Puppets - Seperate and Ever Deadly: Efenim bu yıl last fm istatistiklerini darmadağın eden grubumuz The Last Shadow Puppets. İlk ona soktuğu yedi parça ile de durum ortada zaten. Albümün neredeyse tamamı listede. Son yıllardaki en başarılı çalışmalardan biri bence the Age of understatement albümü..İşte o albümden 62 dinleme ile dokuzuncu sıradaki parça da bu..

8- Sezen Aksu - Mış gibi: Sezen Aksu'nun Gülben Ergen'e verdiği şahane parçalardan biri daha..Kendisi de bir yerlerde okumuş. Sağolsun S bana gönderdi bu şahaneyi.. Hem de sezen hanımın kendi sesinden.. 81 dinlemede kendisi..


7- The Last Shadow Puppets - Calm Like you: Alex turner ve Miles Kane'in yarattığı bir başka şahane.. Üzerine ne denir bilemedim.. 101 dinlemede. Buradan..

6- The Last Shadow Puppets - Meeting Place: The Last Shadow Puppets ile tanışmamı sağlayan pek yaralayıcı parça.. Bu şarkıyı duyduğumda hemen bu albümü edinme düşünceleri direk olarka beynime kazındı ve rahat duramadım indirmeden. 102 dinlemede kendisi.. buyrunuz.

5- The last Shadow Puppets - My Mistakes Were Made For You: Efenim albümün en fazla hit olmuş çıkış parçası. DAha isminden adamı parçalayabilecekken yetmiyor şarkının kendisi de fena etki yapıyor bünyede. Ne varsa adada var arkadaş. 104 dinlemede kendisi

4- The Last Shadow Puppets - Standing Next to Me: Grubun her şeyiyle Beatles'a şahane selam çaktığı ve belki de Beatles'dan sonra o müziğin ruhuna en yakın durduğu parçalardan biri. Klibi de şahanedir ayrıca. Ben de diğer parçaları gibi grubun, sıkılmadna dinledim, dnliyorum günlerce..105 dinlemede efenim. Buradan

3- Burcu Güneş: Gözlerinde Bıraktım Aşkı: Cıstak cıstak bir şarkı olmasına rağmen sözleriyle beni epeyce etkileyen sihirbazın güzel tracklerinden biri bu parça. Bu özler nasıl bu kadar piç edilir anlayamıyorum halen orası ayrı ama dinlemekten de vazgeçmem kendisini. Burcu hanım hakkında da kafamda uzun süredir yazmak istediğim bir yazı var ama sonraya artık o da.. 115 dinleme ile ilk üçte efenim kendisi.

2- The Last Shadow Puppets - The Age of The Understatement: Efenim albüme ismini veren parçamız. Listede ilk ikide kendisi. Şunu söyleyeyim; İstiklal'de yürüken mp3 playerımda bu parça çalınca kendimden geçiyorum ben. Adımlarım birden ritmikleşiyor, hızlanıyor acaip havaya giriyorum. Danalar gibi kareoke de yapılır bu şarkıda. "the idea of seeing you here
is enough to make the sweat grow cold"
da nasıl bir sözdür arkadaş. Fena....
yılın en çok dinlediğim şarkıları listesinde iki numarada ve 119 kez dinlenmiş tarafımdan kendisi. Mp3 playerda çalınanlar sayılmıyor bile daha..Buyrunuz havaya giriniz

1- The Last Shadow Puppets - Black Plant: Introsuna ölünüp bitilesi yılın en fazla dinlediğim parçası bu parça...
"there’s holes in hearts
desire starts to make demands
and dear boy you’d be a fool to make your plans with her"
der susarım ben.. 129 dinleme ile sadece yılın en çok dinlenen şarkısı olmamış aynı zamanda last fm all time istatistiklerinde de zirveyi zorlamaya başlamıştır kendisi.. buyrunuz efenim

Herkese iyi günler diliyorum.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Soğuk

Soğuk... Kış vakti doğmuş insanlar daha çok sever soğuk havayı yazın bunaltıcı sıcağından derler. Bu söze epeyce sadık haleti ruhiyede olduğumu belirtmek isterim. Bunun yanı sıra, geçen senelerde daha afili üniversite öğrencisi olduğum zamanlarda iki saatlik yolu altı saatte gittiğim günler ve bir şiirden hatırlayabileceğiniz gibi "yanağın otobüs camının garantisinde" soğuğu izlemek de değişilmez bir his. en azından benim için. O zaman mp3 playerdan duyulan her şarkı kışın lapasındaki kalorifer peteği sıcağındadır, televizyon izlerken üzerine alınan battaniyedir, hapşururken harcanan mendillerin koyulduğu yan taraftan bir el hareketiyle ittirilerek getirilmiş dumanı üzerinde çorbanın tadıdır. Sezen Aksu ile çay, Tom Waits ile sert kahvedir camdan bakarken refikam..

Tem'i, d-100 ü böyle bir zamanda sevdim ben. Böyle zamanlarda, şehirlerarası otobüsün körüklü belediye otobüsünden hallice çıkardığı seslerden endişe eden diğer yolcu ahalilerin telaşına şaşırdım. böyle zamanlarda, o "an"ı yaşamak varken telaş içerisinde kalmanın gereksizliğini farkettim. Araba yolda kalırsa her türlü telaş edecekken, en azından bari daha giderken dışarıdaki güzelliği görerek yaşamak yerine şimdiden telaşa düşmekten kaçındım. Hem yolda kalınsa bile, bir şehirlerarası mola yerine kadar yürüyüp daha yeni kömür atılmış, temposu aranjörleri kıskandıracak şekilde yanarken sesler çıkaran sobanın başına geçip, elleri ısıtmanın ve oradaki beyefendinin hemen çayınızı getirip içinizi ısıtmasının güzelliğini bırakıp da telaşa düşmeyi anlayamadım hiç.. Ne olur bir çay daha içeyim bu yerde diye geçirdim içimden. dışarıdan gelenlerin ayaklarındaki kar ve sulaklık içeriye yayılmasın diye dışarıdan getirilmiş bir kaç saman parçasının yere serildiği salaş herhangi bir yolüstü mola yerinin büyüsünü yaşadım pek de düşünmeden.. Çünkü bir şarkıda da dendiği gibi...Bilirsin.. "Bırak tasalanmayı da hadi gel.. Böyle bir an bir ömre bedel..."

Uzunca bir süre yazmadığımı biliyorum, bu vakitler sıkça yazamayacağımı da biliyorum efenim. Eski dostlarla İzmit'te kar kıyamet kahvaltısı toplantılarımız bu sıralar olacak ve ben elbette yollarda olacagım :) En sevdiğim yerlerden birinde.. herkese iyi günler diliyorum..

1 Ocak 2010 Cuma

2010

Bu yazıya başladığım saat, 2009 un son 3 saatine girmek üzere olan bir zaman dilimine ait dakikaları ihtiva ediyor bünyesinde.. yılbaşında memleketime geldim. Özel bir nedeni yoktu. Sadece gelmek istedim. Üniversite öğrenimime başladığımdan beri Edirne’de geçirdiğim yeni yıl çok nadir oldu. Sanırım 2007 - 2008 yılbaşında da Edirne’de idim.. bu yazının Edirne ile bir ilgisi yok. “Oradan buradan” ana metinli yazılardan biri olacak. Belki gecenin ilerleyen saatlerinde devam edeceğim ilerleyen paragraflara bilemiyorum. O yüzden bu yazıyı 2009 u 2010 a bağlayan gece yazdığımı varsayıyorum. Varsaydığımı buraya yazıyorum çünkü, şarabımı alıp eve geldiğimde bilgisayarımı açıp normalde çok az baktığım ama “orada” olduğunu bildiğim bazı şeylere baktım şu vakte kadar. televizyonda NTV’nin yılbaşı konserinden görüntüler var. Ama Yılmaz Erdoğan’ın “Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim seyir defterimde” dediği gibi belki de göz ucumla televizyona bakıyorum ama fikrim internet bağlantısı olmayan bilgisayarımda aylardır bakmadığım bazı belgelere bakmamdan doğan düşüncelerimin seyir defterinde. Velhasıl kelam şarap “kafa yapar”. Hele ki Edith Piaf’ı duyuyorsanız.

Bilmiyorum belki okuyucular olarak sizin de bilgisayarlarınız öyledir, benim bilgisayarımın derin köşelerinde “özel” denebilecek bir çok belge bulunur. Belge derken öyle çok ahım şahım şeyler sanmayın. Kişisel konuşmalar, aşk, arkadaşlık, hayat gailesi vesaire gibi şeyler işte. Epeyce geçmiş yıllara dair Msn kayıtlarım, halen bloguma yazamayacak kadar özel olduğunu düşündüğüm fakat aslında dışarıdan okuyan biri için hiçbir “özel”liği olmayacak yazılarım, kendimce derinlere gömdüğüm kayıtlar, ikinci kopyası bulunmayan ve bilgisayarım çökünce tamamen hayatımdan çıkmış olacak – belki de kendim çıkarmaya cesaret edemediğim için bilgisayarımın göçmesine bel bağladığım – yazılar, sözler..

“…şeffaflık derken, müdahale edilemeyen görünürlüğü kastediyorsan, bu sanırım istenerek oluşturulan bir bilinçaltı öneylemi.”

Bu cümleyi ben kurmuşum bir arkadaşım ile Msn de konuşurken 2008 Ağustos’unda. Sonra da bunu derken neyi kastettiğimi açıklayabilmek için birkaç cümle daha kurmuşum. Şimdi okuduğumda halen ve halen bu cümle ile neyi kastettiğimi “biliyorum”. 2010’a girmeye iki saat kalmışken bu cümleyi şu vakitler bir daha kurabilir miyim diye düşünüyorum ve olumlu herhangi bir sonuç dönmüyor oluşturduğum oop nesnesinden. Babam ve oğlum isimli “kült” yerli filmin en bilinen sloganıdır “İnsan büyüyünce hayalleri küçülür mü” sorusu. Bu soruyu az önce mevzuya dahil ettiğim cümleye ve şimdi o cümleyi kuramamama uyarlamaya çalıştığımda zorunlu birkaç sonuç elde ediyorum aslında…… bekleyin bir kadeh daha……Şimdi Niran Ünsal, İtiraf Ediyorum’u söylüyor winamp’ımda….. İnsan büyüdüğünde, daha basitleşiyor her şey aslında. Bundan yedi yıl önce sorulsa “X mi Y mi” gibi bir soru “ama şartlara bağlı, şöyleyse X, böyleyse Y” derken yaş ilerledikçe “X” diyor sadece insan. Nedenini açıklamaya gerek bile duymuyor. Ne de olsa açıklansa da yaşça daha küçük olan kişi “ama ya böyleyse o zaman Y değil mi” diye kendi fikrinden hiçbir zaman dönmeyecek. Sadece “X” yeterli artık. “Şöyleyse” veya “Böyleyse” ye gerek kalmadığını fark ettiği yaşla, lokantada ikinci içeceği isteme yaşı arasındaki sürede belirleniyor “yedisinde neyse yetmişinde odur” cümlesinin temeli aslında…. Burak Aydos, Yalnızlık Benim Eski Sevgilm’i söylüyor şimdi…… Her ne kadar ismi “acıklı” görünse de şarkı tam da şu an yirmilerinin ikinci yarısındakiler için tekrar “tam da” o “ikinci içeceğin istenebileceğini fark ettiği yaş”ı sokuyor fikrin seyir defterine….

Susuyor insan. “Tem güzel” diyor. Tem ile E-5’in intaka bulanmış karakteristik farklıklarını artık anlatmıyor bile. O kadar çok anlatmış ki ve o kadar çok, anlattığı insan çekip gitmiş ki…. 2010’a girmeye dakika dakika yaklaşırken tekrar açıyor az önce bahsettiği şarkılardan birini. 17 veya 18 Nisan 2010’da ne olacağını gayet iyi biliyor aslında. Trene binip hiçbir yere gidemeyecek kuvvetle muhtemel. Ya da kendisi gidip Eskişehir’de bir hafta sonu geçirecek yek başına. Bu kadar yolculuğu seven birinin Eskişehir de konaklamamış olması şaşırtıcı diye düşünüyor bir yandan.. Eskişehir’den çok geçtiğini ama gündüz gözüyle kalıp da dolaşmadığını düşünüyor.. Bundan birkaç hafta önce, daha ehliyet aldığı gün Malatya’dan Adana’ya giden bir akrabasının yanında cesaretle gittiğini ve ikisinin beraber o gün aldıkları ikinci el arabayı getirdiklerini fikrinin seyir defterine köşesinden sıkıştırıyor. Adıyaman’ın iki tırın aynı anda geçemeyeceği yollarına yeni ehliyet almış biriyle gitmesine düzülen cesaret övgülerini sokuyor aklına… “Ölürsem yolda ölmek isterim” dediğini geçiriyor aklından ve hala hak veriyor bu cümlesine. Yolun ve yolculuğun “büyü”sünü paylaştığı, 26 yıllık ömründe sadece bir, evet sayıyla da 1 yazıyla da “bir” insan olmasından kaynaklanıyor belki de bu dört yanından William Wallace’lık fışkıran cümlesi… Bir yandan “French Kiss”’de Meg Ryan’ın Eiffel Kulesi’ni görememesi gibi, Eskişehir’i hiçbir zaman gündüz gözüyle göremeyip sokaklarında havaya doğru başını kaldırıp derin bir nefes çekemeyeceğini düşünüyor…

Bu kafayla ismini hatırlamamamın mümkün olmadığı bir ağabeymiz “Life is stranger than fiction” demişti. Çünkü kurguda, olayları gerçeğe uydurma zorunluluğunuz varken gerçek hayatta böyle bir zorunluluk söz konusu değildir diye dökülmüştü kelamları ağzından. Bu paragrafı yazmadan bir saat kadar önce 2010’a girdik efenim. Bu esnada ben de evimin penceresinden herhangi sıradan bir insan gibi dışarıda, çarşıda vuku bulan havai fişek zamazingolarına baktım lakin fikrim tabi ki başka seyirlerdeydi. Tam da 00.00 zamanlarında civardaki apartmanların balkonlarına çıkmış insanlar “vuhuuuu” “huhuuuuuuuuu” gibi sevinç çığlıkları atarken, yolda birkaç fiat doblo tipi arabadan inmiş zat-ı muhteremler de Selimiye Camii’nin muazzam görüntüsüne eşlik eden Havai fişekleri seyrelemekteydi. Sıkıldım ve içeriye gelip bir yudum daha aldım son kalan meylerinden Buzbağ’ımın. Birkaç dakika sonra Ajda hanım Ntv’de “Resim”i söylerken bir kez daha cama çıktım. Sanki birkaç dakika önce ortalık coşku içinde fokurdamıyormuş gibi kimsecikler yoktu ne civar apartmanlarda ne de sokaklarda…Ne de Fiat Doblolar kalmıştı yollarda. Şeytani bir sessizlik bürümüştü sokakları.. Bunu kurgulanan bir hikayede anlattığınızda “Hasiktir lan!!” diye tepki alacakken gerçekte görünce garipsemiyor ademoğlu… Garip bence. Değil mi yahu? Yani garip olan bu garipsememe ve hikayede anlattığınızdaki garipseme…

Hem ilginç hem de arabesk kokan bir başka durum da ne biliyor musunuz? Tum bu 00.00 da fişekler patlar, genç kızlar balkonlarda Noel Baba şapkaları ile “vuhuuuuuuuuuuuu” diye bağırırken, muhtemelen işten yeni çıkmış bir asgari ücretlinin elinde bir gıdım poşet ile eve gelişiydi…sokakta sadece o vardı. Evet kalabalıktı, hem balkonlar hem de Fiat Doblo’lar ama sokakta yürüyen sadece o abiydi ve ne balkonda bağıranlara, ne Fiat Doblolara ne de Fişeklere bakıyordu başı önde sessiz ve sakin evine gidiyordu… Bunu anlatmak ile görmenin arasındaki fark elbette ki bambaşka. Tam da camdan etrafa bakarken o abiyi gören veya sallayan kişi sayısı en fazla ne kadar olabilirdi ki…. Velhasıl kelam “Life is Stranger Than Fiction”…. Neyse efenim herkese mutlu yıllar diliyorum… “Previously on Lost” sözlerini son on altı kez duyacağımız 2010 başladı…