27 Ocak 2010 Çarşamba

Soğuk

Soğuk... Kış vakti doğmuş insanlar daha çok sever soğuk havayı yazın bunaltıcı sıcağından derler. Bu söze epeyce sadık haleti ruhiyede olduğumu belirtmek isterim. Bunun yanı sıra, geçen senelerde daha afili üniversite öğrencisi olduğum zamanlarda iki saatlik yolu altı saatte gittiğim günler ve bir şiirden hatırlayabileceğiniz gibi "yanağın otobüs camının garantisinde" soğuğu izlemek de değişilmez bir his. en azından benim için. O zaman mp3 playerdan duyulan her şarkı kışın lapasındaki kalorifer peteği sıcağındadır, televizyon izlerken üzerine alınan battaniyedir, hapşururken harcanan mendillerin koyulduğu yan taraftan bir el hareketiyle ittirilerek getirilmiş dumanı üzerinde çorbanın tadıdır. Sezen Aksu ile çay, Tom Waits ile sert kahvedir camdan bakarken refikam..

Tem'i, d-100 ü böyle bir zamanda sevdim ben. Böyle zamanlarda, şehirlerarası otobüsün körüklü belediye otobüsünden hallice çıkardığı seslerden endişe eden diğer yolcu ahalilerin telaşına şaşırdım. böyle zamanlarda, o "an"ı yaşamak varken telaş içerisinde kalmanın gereksizliğini farkettim. Araba yolda kalırsa her türlü telaş edecekken, en azından bari daha giderken dışarıdaki güzelliği görerek yaşamak yerine şimdiden telaşa düşmekten kaçındım. Hem yolda kalınsa bile, bir şehirlerarası mola yerine kadar yürüyüp daha yeni kömür atılmış, temposu aranjörleri kıskandıracak şekilde yanarken sesler çıkaran sobanın başına geçip, elleri ısıtmanın ve oradaki beyefendinin hemen çayınızı getirip içinizi ısıtmasının güzelliğini bırakıp da telaşa düşmeyi anlayamadım hiç.. Ne olur bir çay daha içeyim bu yerde diye geçirdim içimden. dışarıdan gelenlerin ayaklarındaki kar ve sulaklık içeriye yayılmasın diye dışarıdan getirilmiş bir kaç saman parçasının yere serildiği salaş herhangi bir yolüstü mola yerinin büyüsünü yaşadım pek de düşünmeden.. Çünkü bir şarkıda da dendiği gibi...Bilirsin.. "Bırak tasalanmayı da hadi gel.. Böyle bir an bir ömre bedel..."

Uzunca bir süre yazmadığımı biliyorum, bu vakitler sıkça yazamayacağımı da biliyorum efenim. Eski dostlarla İzmit'te kar kıyamet kahvaltısı toplantılarımız bu sıralar olacak ve ben elbette yollarda olacagım :) En sevdiğim yerlerden birinde.. herkese iyi günler diliyorum..

3 yorum:

MeTaLBeBeK dedi ki...

Çok güzel dile getirmişsin soğuğun sendeki anlamını :) Okurken çocukluğumdaki kışları hatırladım,Sobalara adeta yapışırcasına ısınmaya çalışmak,buz gibi havada her akşam yoldan geçen boooozaaaa'cı :), yine o sobada bi yandan çayın demlenmesini beklerken bir yandan da kestane pişirmek,küçücük odalarda hep beraber kışı ve aileyi yaşamak.. Hep beraber olduğumuz o yıllar o kışlar..
Hoşgeldiniz azizim özletmeyiniz :)

teletabi dedi ki...

Teşekkürler efenim. Siz de epeyce hoş dillendirmişsiniz mevzuyu. Sözlükten, "sobalı evde büyüyen çocuk" başlığına da göz gezdirmek isteyebilirsiniz bence

MeTaLBeBeK dedi ki...

ahaha baktım evet ne kadar da doğru şeyler yazmışlar:)
banyodan sonra sobanın yanına koşarak gelmek, meyve kabuklarıyla odanın kokusunu değiştirme çabası,vücudunun bir yerinde mutlaka bi yanık izi taşımak...
işte benim çocukluğum :)