30 Ekim 2008 Perşembe

1947 den 2008 e ahlak değişimi(memesi)


Zaman zaman burada Orhan Veli'nin yazdığı bazı yazıları aktarmaya karar verdim. Bunlardan ilki ve şahsen benim en çok beğendiğim yazılarından da biri olan bir cevap yazısı. Vakti zamanında dönemin muhafazakar gazetelerinden "Milli Birlik?" gazetesinde Orhan Veli kendisine yöneltilen bazı tenkitlere cevap veriyor..Yazının cevap niteliğinden çok ilgimi celbeden özelliği 1947 den bugüne ahlak? kavramının kısıtlayıcı rolünün hep aynı kaldığı idi..Lafı fazla uzatmadan mevzubahis cevabı yazayım..

"Gazetenizin birinci sayfasında, yazarlarınızdan biri benden bazı sualler soruyor. Ama sonunda "Büyük adam olduğu için belki de sualerimize cevap vermeye tenezzül etmez" diyor. Estağfurullah! Hiç de büyük adam değilim. Onun için, sorduğu şeylere teker teker cevap vereyim. Yalnız, bu cevabın, o yazıyı okumuş olanlar tarafından, yani sizin gazetenizin okuyucuları tarafından okunmasını isterim. Bu itibarla mektubumun, Matbuat Kanunu'nun 48. maddesinin hakiki veya hükmi şahıslara bahşettiği cevap verme hakkına dayanarak, gazetenizin ilk çıkacak sayısının aynı sayfasının, aynı sütununda, aynı punto ile ve hiç bir yeri değiştirilmeden neşrini, neşrinden imtinaı halinde de imtina sebebinin mahalli Cumhuriyet Savcılığı'na bildirilmesini rica ederim.

Yarım yamalak bildiğim dillerden eserler, rubailer tercüme etmeye kalkıyormuşum. Olabilir. O dilleri hiç de bilmeyebilirim. Kelimelerini öğrenmek için lügate bakarım, cümle teşkillerini anlamak için ötekine berikine sorarım, ama gene de tercüme ederim. Tenkit etmek isteyenler alırlar o tercümeleri, asıllarıyla karşılaştırırlar, yanlışları varsa bulurlar, kötü yerleri varsa, tespit ederler, gösterirler. Ellerinden gelirse daha iyisini yaparlar. Tenkit eseri, tenkitle olur; hiç tanımadığı bir şahsın hiç bilmediği hususiyetlerini ileri sürmekle değil. Herhangi bir dili çok iyi bilir diye tanınmış bir zatın tercüme ettiği bir eser yanlışlarla dolu olsa bu eseri, o zat o dili çok iyi bilir diye, hoş mu göreceğiz?

Sonra, türkçe kitabına şiirimin alınmış olması meselesine gelince. Bu bir eş dost himmeti imiş. Evvela, peşin peşin, şunu söyleyeyim ki, Türkçe kitabını yazan zatın ne yüzünü görmüşümdür, ne de adını bilirim. böyle bir meçhul dostun ne gibi bir himmeti olabilir, anlayamıyorum. İtiraz sebebi benim yaşımda bir insanın mektep kitabına alınması meselesi ise o da pek o kadar yadırganacak bir hal olmasa gerek. Çünkü bizden evvelki nesillerin yazıları mektep kitaplarına alındığı zaman o yazarların çoğu benden daha gençtiler. Bütün bunlardan başka, mektep kitabına girmenin benim için hoş bir şey olmadığını da ilave edeyim. Mektep kitabındaki yazımın talebe için ne kadar sevimsiz bir şey olduğunu kendi talebelik hayatımdan bilirim. Yazılarımı okuyacak olanların onları bir zorlamayla değil, arzu ile okumalarını isterim.

Şimdi asıl meseleye, yani asıl sorulan şeye geliyorum. Mektep kitabında yazısı olan bir insanın, yani benim, bir başka kitabında açık saçık şiirleri varmış. Bu kitabı çocuklara okutmaları şart değil. Sanat meselesi ile ahlak meselesinin birbirinden ayrı şeyler olduğunu öğrenememiş bir Türkçe öğretmeninin kitabımı değil okutmak, eline bile almasına gönlüm razı olmaz. Ne okusun, ne de okutsun. Yalnız, hocanın talebelerine okutacağı kitapları seçmekte bir hayli güçlük çekeceğini sanıyorum. Aşk-ı Memnu'da bazı sahneler vardır. Eserin kahramanı olan genç kadın ayna karşısında soyunup çıplak vücudunu seyreder. Bu sane sayfalarca anlatılır. Bir başka yerinde de romancı, kadınların kendi aralarındaki muaşakalarını tasvir eder. Peki, ne olacak şimdi? Mektep kitabına Halit Ziya'dan parça alamayacağız, çocuklara onun kitaplarını okutamayacağız demek. İyi ama, gürültüye giden yalnız Halit Ziya mı? Öbür edebiyatçılarımızda da böyle şeyler yok mu? O halde onları da okutmamak lazım. Mesela baştan başa erkek aşkıyla dolu olan Divan şiirimizin adını bile anmamalıyız. İyi! Kitap okutmamak için bir çare daha bulundu demektir.

Şimdi o yazıyı yazıp, bana o sualleri soran zata hitap ediyorum. Dostum, küçük hırslar yüzünden büyük gafletlere düşüyorsunuz. Benim şahsım mühim değil; ben kötü de olabilirim. Mühim olan memleket meseleleridir. Bilmiyorum genç misiniz; ama gençlik namına gençlikle konuşuyorsunuz. Zihniyetinizin bir çok genci irticaa, taasuba sürükleyebildiğini farketmelisiniz. Milli davaları savunmak için çıkan bir gazetede millete gericiliği, bozgunculuğu değil, ileriyi, aydınlığı gösteren yazılar yazmalısınız.

Yazınızın bir yerinde de benim büyüklerle dost olduğumdan bahsediyorsunuz. Bunu söylemekle çok ayıp ediyorsunuz. Ben büyük adam diye kimse tanımıyorum. Bir yurttaş olmak sıfatıyla herkes kadar ben de büyüğüm. Cumhuriyetle idare edilen bir memlekette, üstelik halkçı bir memlekette, herkesin birbiriyle eşit olduğunu unutmamanızı rica ederim"

Orhan Veli Kanık 1.4.1947

Hiç yorum yok: