20 Ekim 2008 Pazartesi

Ankara yolları

Gecenlerde yazmıştım bir Ankara seyehati planladığımı. nihayet geçtiğimiz haftasonu bu Ankara yolculuğu gerçekleşti. Sevgili Marika ile birlikte yine tadı damağımda kalan bir haftasonu geçirdim.. Fakat Ankara da yapılanlar bir dahaki yazıya kalacak. Öncelikle, hem Ankara'ya gidiş hem de Ankara'dan dönüş yolculuklarımdan bahsedeceğim bu postta.

Geçen sefer olduğu gibi cuma geceyarısı Anadolu Ekspresi Treni ile saat 22.00 de Haydarpaşa'dan çıkıp sabahın erken saatlerinde (07.20) Ankara'da olmak üzere kurmuştum gidiş yolculuğumu. Bir şaşma olmadı planlarımdan. Trenle yolculuk ederken insan, otobüsten daha fazla hissediyor yolculuğu. Nasıl diyeyim bilmiyorum. "Yol"a has bir çok hissiyatı, düşüncelerin daldan dala atlamasını veya sebepsiz duygusallığı da daha fazla hissediyor..Hele ki gece yolculuk ediyorsanız ve trendeyseniz.. Elbette çok fazla şey gelip geçti kafamdan her yolculugumda olduğu gibi. Orhan veli'nin yol üzerine söylediği sözleri bolca yad ettim yeniden.. Fakat bu yolculukta yanıma almayı unuttuğum iki önemli edavatım vardı. Bulardan birisi yolculukların olmazsa olmazı, içerisine yola yakıştığını düşündüğüm şarkıları doldurduğum mp3 playerım, diğeri ise evden biraz aceleyle çıktığımdan ötürü fotoğraf makinamdı. Maalesef bu gezinin bir çok güzel anını fotoğraflayamadım. Fakat aklımda sonsuza kadar yer edecek bir, haftasonu oldu..

Trenle, İstanbul'dan Ankara'ya gitmiş olanlar bilirler. Eskişehirden sonra tren yarı yarıya boşalır. İlk başlardaki kalabalıktan eser kalmaz..Ben de o gece trene bindiğim ilk andan beri trende bir şeyler yemeyi planlıyordum. Yemekli vagon pek şık görünmüştü gözüme. Gecenin ilerleyen saatlerinde Ankara'ya varmak üzereyken yavaş yavaş aydınlanan hava ve gündoğumuyla trende kahvaltı yapmak fikri kafamın içine iyice yerleşti. Geçen ziyaretimde bahar olduğu için hava yaklaşık saat 05.00 gibi aydınlanmıştı lakin bu kez 06.00 ya kadar bekledi aydınlanmak ve beni de gündoğumuyla trende kahvaltı zevkine ulaştırmak için..

Saat altıyı az geçe yemekli vagona geçtim(Bu arada birinci vagondaydım, yemekli vagon ile arasında yamulmuyorsam tam 7 adet vagon var). yemekli vagona geldiğimde trenin de Eskişehir'den sonra boşalmış olmasının da etkisiyle içeride başka yolcu yoktu. Durup düşündüm, bir insan elinde imkan varken nasıl böyle bir güzelliği kaçırabilirdi ki. Günün aydınlanşına trenin otantik havasında kahvaltıyla eşlik etmek. Hani abes gelebilir ama aynı saatte vapurda simit çay içiyormuşsunuz da martılarla konuşuyormuşsunuz gibiydi. Hatta, ondan çok daha iyiydi. Kahvlatı tabağı söyledim. Hazırlanıp geldiğinde tam da istediğim gibi hava yenhi yeni aydınlanmaya başlamıştı. Ankara'nın kendine has topraklı havası ve şarka yakışan bozkır gündoğumu penceremden dışarıdaydı ve ben son yılların en güzel kahvaltısındaydım... Bundan sonra Ankara ziyaretim nasıl kötü geçebilirdi ki..Her şeyiyle harika iki gündü.. Bir de kahvaltı sonrası çayı ile sigara içmek isterdim lakin artık trenlerde sigara tamamen yasaklanmış.. Güne Ankarayla, tertemiz kokulu bozkırı izleyerek camımdan, ve her şeyiyle iştah açıcı bu görüntüye günün en naif yemeği kahvaltı ile başlıyordum.. müthişti..Asla unutmayacağım ve bundan sonra yine trenle yolculuk yaparsam mutlaka ama mutlaka ika edeceğim dakikalardı..sadece bunun için bile daha uzun saatler süren toplu taşımaya dayanabilirim..Eğer fırsatınız olursa bir gün mutlaka, ama mutlaka yapın bunu.. Hayatta çok az şey böyle huzur verebiliyor insana..

...

Bu üç noktanın nedeni Cumartesi ve Pazar günleri, yine yeni yeniden çok ama çok çok güzel geçen Ankara ziyaretime dairdi. Başta da söylediğim gibi ona diğer postta değineceğim.. Üç noktanın sonrası ise dönüş yolculuğuma dair.

Geçen dönüşümüde otobüs ile yapmıştım. Oğlak burcu olduğum ve geleneksellik tarafım dominant olduğundan bu kez de elbet otobüs kullandım dönüş için. Saat 23.15 de Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıktım. Varan ın kapalı devre müzik yayınında, kanalların birinde Deniz Seki'nin "Sahici" isimli albümü vardı. Deniz Seki'yi hep sevmişimdir. Özellikle "acele" şarkısından sonra.. Sahici albümünü de ilk çıktığı günler indirmiştim ve ilk başta albüme ismini veren "sahici" ile "aptal" şarkılarını pek begenmiş buları dinlemekten diğerlerine ilgi göstermemiştim. Elbetteki albümün dolu bir albüm olduğunu tahmin ediyordum da, ilgim hep bu iki şarkıya kaymıştı. "Tutma kendini" gibi çok bileni olmayan ama tam tam tam her şeyiyle yola yakışan şarkıları olan deniz seki nin acele albümünde de yola çok yakışıyor bir çok şarkı. Gece yolculuğuna çıkıp, kulağınıza deniz seki nin sesinin duyulduğu bir seyehati gerçekleştirin derim..Hani o yola has düşünceler, hisler var ya, işte deniz seki de o hislerden bolca var. Sahici albümünü indirip, gözlerinizi kaptarak geceyarısı yola çıkmış olduğunuzu, harika bir haftasonunun ardından mutlu biçimde döndüğünüzü ve bildiğiniz gibi sadece ama sadece yolda olan hissiyatlar, düşüncelerle birlikte dinleyin..Eğer yolculuk esnasında dinlemiyorsanız, gözlerinizi kapatıp bir de öyle dinleyin..

Şimdilik bu kadar, daha sonra ikinci kısımda, harika geçen ikinci Ankara ziyaretime dair yazacağım. Kalın sağlıcakla...Ömrümüzü yedin bitirdin sen Gülşen Bubikoğlu'nun "Evcilik Oyunu"nda taktığı peruk kldfjklasdfjkasdfkjlsdkjl.

Hiç yorum yok: