13 Eylül 2008 Cumartesi

Memory of Simon Bolivar -O Yer #3-



Uzun vakittir yazmadığım "O yer" dizimize aslında bu dizinin başlama nedeni olan ülke ile devam edeceğim. Nihayetinde, Güney Amerika kıtasında en çok görmek istediğim yer olan bu ülkenin ismi Bolivya. Bugün özel olarak ilgilenmeyen bir doğu avrupa, ortadoğu ülkesi türkiye de yaşayan biri için bolivya deyince akla gelebilecek pek fazla özellik bulunmaz. Herhalde ilk akla gelebilecke özellikleri, Güney Amerika da olup da denize kıyısı olmayan ezelden bahtsız ülkelerden biri oluşu. Ki bu ezelden bahtsızlığı ileride biraz inceleyeceğiz. Diğer akla gelebilecke özelliklerdne biri de Lama hayvanı olurdu herhalde. Bir de dünyanın rakımı en yüksek başkentlerinden birine ev sahipliği yapması da bu özellikler içerisine dahil edilebilir.

Nereden başlasam bilemiyorum aslında. Ülkeye adını veren kahramanda başlayalım. Simon bolivar, güney Amerika da devrim hareketinin önderlerinden biri olarka hatıralarda yer eder. bir aristokrat olarka yetiştirilen Bolivar, önce Venezuella nın bağımsızlığı için sömürge güçleriyle savaşıp Venezuella nın bağımzılığını kazanmasında önemli rol oynardı. daha sonra ispanyollar tarafından yakalanıp Kolombiya'ya sürgün edildi. fakat bu yaptıklarının hata olduğunu ispanyollar, Simon Bolivar kolombiya kuvvetlerinin başına geçip başkent Bogota'yı alarak kolombiya nın da bağımsızlığını ilan etmesi sonrası anlayacaklardı. Daha sonra Venezuella ya tekrar saldırarak Bolivar şehrini aldı ve oradan uzun yıllar kuvvetlerine hükmetti. Büyük kolombiya olarak bilinen, Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru'nun bulunduğu bölgeyi ispanyol sömürgesinden kurtararak ilk başkanı oldu. Kurduğu bu bölgede Peru nun güneyi de Bolivya olarak anıldı ve bugünkü bolivya nın ortaya çıkmasının temeli olarka bu olay kendine yer buldu.



Tarihten daha fazla bahsetmeden bolivya nın bahtsızlığını inceleyelim biraz. Neden, ezelden bahtsız bir ülke Bolivya. Öncelikle Simon Bolivar ın büyük kolombiya ve bolivya için yaptığı anayasa generaller arasındaki iç çekişmeler nedeniyle hiç uygulanamadı ve ülkeler birer birer bölündü. Coğrafi olarka güney Amerika da, okyanusa kıyısı olmayan iki ülkeden biri olarak kaldı bolivya. güney amerika nın geneline baktığımızda bolivya nın denize kıyısı olmaması gerçekten kötü bir şanstı.



Fakat bu şanssızlığa rağmen, Bolivya nın büyük bir artısı vardı. Kıtanın en büyük doğalgaz rezervleri ve yine kıtanın en büyük ikinci petrol rezervlerine sahipti. Lakin denize kıyısı olmaması onları her daim başka bir ülkeye muhtaç etti. Bu tür zenginliklerin üzerinde oturmasın rağmen bugün bolivya güney amerika kıtasının en fakir ülkesidir. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu tür rezervlere sahip olan ülkelerin güçlenmesi pek istenmez ve Abd daha ilk zamanlardan itibaren bu rezervleri nakliye etmek(!) amacıyla bolivya ya yardım ayağına bu ülke ile pek fazla uğraştı.

Bolivya nın bugün kıtanın en fakiri olmasının bir çok nedeni var elbette. Yakın zaman önce bolivya da su özelleştirilmişti. Yani halk gelirinin önemli bir kısmını su almak için harcıyor, ayrıca çıkan sulara da bu şirketler el koyuyordu. Tarım kesiminin önemli bir kısmı fakirlik içinde yaşıyor. Topraklar da yakın döneme kadar kamulaştırılmamıştı. Sosyalist reform çabaları ile öne çıkan Evo Morales bu kamulaştırmaları gerçekleştirdi. bunun iyi mi kötü mü olduğu elbet tartışma konusu lakin ondan önce toprakların büyük kısmının Yurtdışından ya da içinden, güdümlü, büyük toprak sahiplerine ait olduğunu belirtelim. biz bu sisteme eskiden feodalite bir ara da ağalık dedik.

Bolivya nın bu karmaşıklığının büyük ölçüde maden rezervlerine dayandığını tahmin etmek zor değil. Bu nedenle bolivya tarihinde 150 den fazla darbe görmüş bir ülke. Evet neredeyse her yıl bir darbe oluyordu yakın zamana kadar. bunda dış güçlerin payının büyük olduğu yadsınamaz elbette. Bu karmaşa, düzensizliğin yanında imf politikaları da halkı iyice fakirleştirmeye itince ortaya tam anlamıyla "altın madenini üzerinde oturan eşek" deyimi çıtı. bu deyimi çok ilginçtir Amerikalılar bolivya için kullanırlar "donkey sitting on a gold mine"..





Efenim bolivya nın ilginç özzelliklerindne biri kıtanın ortasında olduğundan dünyanın en yüksek başkentine ev sahipliği yapması. Ülkenin idari merkezi La Paz tam 3500 metrelik bir rakıma sahip. Havaalanı ise 4100 metrede. Buraya dışarıdan gelenler ilk başta havaya alışmakta oldukça zorlanıyor. Şehrin bazı kısımlarında bu tür oksijen problemi yaşayanlar için oksijen odaları bile var.



bolivya nın kültürel olarka en bilinen olaylarından biri de, "Oruro karnavalı". bu festival 2001 yılında UNESCO tarafından "Masterpieces of the Oral and Intangible Heritage of Humanity" kategorisine sokuldu. bu kavramın resmi olarak türkçesini bilmediğimden böyle yazdım. bilen bir okuyucu yorumlarda belirtirse çok sevinirim. Bu festival önceleri, Pacahemma(Ana kara"mother earth") ve Tio (Dağların tanrısı"Uncle god of Mountains") yu merkeze alarak Ant dağları geleneklerinden ağaçları seremoni ediyordu. Fakat ispanyol sömürgesi dönemi sonrası maalesef bu gelenek katolik inancına göre değiştirildi. Mother Earth Bakire Meryem, Uncle god of mountanis ise Devil oluverdi. Tabi buna bir de efsane lazımdı. bu efsane de gecikmedi. Katolik merkezli efsane ise, bakire meryem'in mucizevi(!) biçimde Oruro yakınlarında bir altın madeninde gözükmesine dayanıyor. Daha sonra karnaval, Virgin of the Candle Mass ve Virgin of the Mineshaft olarak merkezleşiyor. bugün bu festival Mineshaft kilisesi civarında yapılıyor. geleneksel olarka üç gün ve gece süren bu karnavalda 4 kilometrelik geçit töreni yapılarka çeşitli kültürel danslar sergileniyor.



bolivya nın çok geniş bir folklorü vardır. Tabi geçmişinin sürekli hareketli olmasının bunun nedenlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Şeytan dansı denen dans türü burada oldukça yaygın ve geleneksel olarak kendine yer bulur az önce bahsettiğimiz Oruro festivalinin de temel dayanakları göz önüne alındığında.



Bolivya da futbola bakarsak, bizim bildiğimiz futbol tüm güney amerika gibi orada da önemli bir yer tutarken burada Langırt da çok fazla oynanır. özellikle sokaklarda çocuklar langırtı daha fazla tercih ederler. bolivya futbol ligi ise gerek halkın fakirliğinden gerekse bunalmışlığından ve gerekse güney Amerika nın şampiyonlar ligi olarak da bilinen copa libertadores de ki başarısızlıklardna pek fazla seyirci toplayamaz tribünlere. Geçen yıl Real Potosi yi copa libertadores de izleme fırsatım olmuştu. Oradaki gözlemlerine dayanarak böyle bir sonuca ulaşabiliyorum.

bilemiyorum türkiye kültürünün mazlumlara olan yakınlığı mı yoksa başka bir şey mi beni bolivya ya çeken. Bolivya ile ilk kez 1994 dünya kupasında italya yı 1-0 yendikleri maçta tanışmıştım. İsimlerini ilk kez o maçta duymuştum. Hatta omaçta attıkları gol halen hafızamdadır. Çok dolu bir ülke Bolivya..Bir de Che Guevara nın bu ülke topraklarında yakalandığını da belirtelim unutmadan. Bu da bolivya nın pek hareketli tarihinde kendine yer bulan bir olay. Yaşamak çok zor burada ama o hava, dağlar, tarım...Bir kaç belgesel izlemiştim haklarında kendilerine olan sevgim kat kat arttı onları izledikten sonra..Eğer bir gün güney amerika ya gitme fırsatım olursa ilk olarka ugramak sitediğim yer Bolivya..

Hiç yorum yok: