14 Ocak 2009 Çarşamba

Say Something

Sinema'nın sanat dalı olup olmadığı konusu çeşitli underground paris cafelerinde konuşuladursun, çoğu zaman normal hayatta bir vaka ile karşılaştığımda uzun uzadıya anlatmaktansa, o konuya dair aklıma gelen filmden referans kullanarak tanımlamaya çalışırım. Bazen öyle anlar olur ki ikili bir sohbet esnasında, on dakika konuşup anlatılacak ya da tanımlanıp teşhisi konulabilecek bir mevzuyu, tek satırlık bir film ya da nadiren dizi replikleri karşılayailirler. Elbette bu tek replikte olayı aşıp bitirmiş olduğundan değil yazar kişinin, çoğu zaman iki kişi de filmi izlediyse o repliğin söylenmesine neden olan önkoşullardır tek satırı anlamlı kılan. İşte bu gece biraz bu tek satırlık repliklerden bahsedeceğim. Çoğu zaman benim de referans olarak kullandığım ya da pek beğenip, How I Met Your Mother'ın "Bla Bla" isimli hatun kişinin geldiği bölümünde Lilly ve Marshall'ın tanışma hikayelerini anlatmalarının akabindeki "oowww" tepkisini verdiğim replikler oluyor kendileri. Başlayalım; uyarayım spoiler içerikli bir yazı olacaktır.

I Know Exactly What you Mean: En çok kullandığım repliklerdne biri bu, yukarıda tanımlamaya çalıştığım durum uydurgaçı(bu ne lan) olarak. Matrix'te Neo'ya hapları sunmadan önce Morpheus'un telaffuz ettiği bir repliktir kendisi.

Morpheus: Do you believe in fate Neo?
Neo: No.
Morpheus: Why not?
Neo: Because I don't like the idea that I'm not in control of my life.
Morpheus: I Know "exactly" what you mean.

Bu sahnede asıl vurgu, her şey o "exactly" kelimesinde bitiyor aslında. "Ne demek istediğini anlıyorum" çok sıradan gibi durabilir lakin o kelime ve Morpheus'un yaptığı kusursuz vurgu işte bu cümleyi tam anlamına taşıyor. Gerçekten morpheus un, Neo'nun neden bahsettiğini bildiğini ortaya koyuyor. Sıradan bir "anlıyorum" sözü ile arasındaki dağlar kadar fark gözle görülür elle tutulur biçimde ortada.

Say Something: bu replik de sıkça referans olarak kullandığım repliklerden. three to Tango isimli filmden. Filmde Neve Campbell, Matthew Perry ile ilgili gerçekleri öğrendiğinde, restorandaki masasından kalkıp tek kelime etmeden dışarıya çıkıyor. Kızıp kızmadığını, o anki duruma karşı olan hislerinin derecesini belli edecek tek bir söz etmiyor. Daha doğrusu tek bir söz bile etmiyor. Peşindne koşan Matthew Perry ne düşündüğünü öğrenmek istiyor..Ortamda keskin bıçak sessizliği var. İşte Matthew Perry tam da o anda "say something" diyor. İyi, kötü alakalı, alakasız...Yeter ki bir söz duymak..Karşıdakinin tepki beklenen bir olayda, tamamen ketumlaşmasının getirdiği belirsizliği bence mükemmel biçimde ortaya koyuyor..

Ödediniz bile: Bu da Yalancı Yarim isimli filmimizden. bu replik "oowww" sınıfındaki repliklere giriyor. Kısaca hatırlatmak için bir kaç şey söyleyeyim öncelikle. filmde Emel Sayın(Alev), pazarcı babası Derviş Başak(Minur Özkul) ile yaşamaktadır ve mahallenin zengini ferit(Tark Akan) e içten içe yanıktır. Ferit, abisinin(Metin Akpınar) geldiğini görünce sahte nişanlı olarak Alev'i kendisiyle tanıştırmaya karar verir. Neyse bir kaç görüşmenin ardından Alev bu rolü oynamayı kabul eder. Nitekim Ferit'in abisi Mahmut(Metin Akpınar) ve eşi, Alev ve Ferit ile yemeğe çıkarlar. Uydurulan hikayede Alev, ülkenin ünlü fabrikatörlerinden Derviş Başak beyin kızıdır. Tipik bir isim benzerliği. Yemeğin sonunda, Alev'i bırakmak için mecburen Derviş Başak(Hulusi Kentmen) Bey'in evine gidilir, zar zor çaktırmadan atlatılır o durum ve Alev eve camdan girmek zorunda kalır. Akabinde Ferit oğlumuz kendisini oradan alıp evine götürür. Tam da evinin önünde, Alev arabadan inerken şu konuşma geçer;

Ferit : bu yaptıklarınızı nasıl ödeyecegim bilmiyorum
yanagına öpücük kondurur...
Alev: ödediniz bile...

Budur! Daha ötesi yok...


Hee İçinde İçinde: G.O.R.A.'nın en sevdiğim repliği. Filmde, Arif Gora'dan kaçmanın yollarını ararken Özkan uğur'un hayat verdiği Garavel karakteri, ikide bir karşısına çıkmaktadır. İşte bu çıkışların birinde;

Garavel: Umudunu kaybetme Arif. Aradığın güç içinde.
Arif: Hee içinde içinde!!

Bu replik her yere uyan şahane bir araç. Zamazingo gibi bir kelime. Arkadaşınız bir önerme yaptı ve bu önermenin doğruluk payının çok düşük olduğuna mı inanıyorsunuz? İşte "hee içinde içinde" repliği tam da oranın cevabı..Bir ara her yerde kullanır olmuştum kendisini..

Just to see if you would: Bu repliği sevmemin tek nedeni, Jack Shephard'ın söyleyiş biçimi. Lost'un ikinci sezon üçüncü bölümünde Desmond ile 108 dakikada bir girilecek kod üzerine tartışan Jack, şüphelerini dile getirir;

Jack: Did you ever think that maybe they put you down here to push a button in every 108 minutes, just to see if you would?
bıradı: Every single day!

Sadece Jack in just to see if yould derken incelen sesini pek seviyorum.:)

2 yorum:

Popüler Yorum dedi ki...

nereden aklına geldiyse, bayıldım bu yazına, hem zeki, hem esprili, hem orijinal...

hatta arada bir aklına yenileri de gelir de yazarsan zevkle okuruz:)

teletabi dedi ki...

teşekkürler efenim. beğenmenize sevindim. Aklıma geldikçe eklemeler olabilir tabi ki.