17 Şubat 2009 Salı

Dem..

Kahvaltı tabağı önlerinden kalkarken, tabakları toplayan garsona "dört çay daha alabilir miyiz?" ricasında bulundular. Güzel bir haftasonu öğlen sonrası aynı okulda okuyan iki kadın iki erkekten mütevellit üniversite öğrencisi genelde kadın erkek ilişkilerine yoğunlaşan konuşmalarına dalmak üzere kelimeleri dökmeye başladılar ağızlarından..

Dışarıdan bakıldığında oldukça pire için yorgan yakmak deyimiyle taçlanan benzetmelere sahibelik yapacak olan sadece "tek" bir işi için, kilometrelerce uzaktaki bir şehire seyehat eden, her yolculuğuna olduğu gibi, otobüse adım attığı ilk andan itibaren "keşke bir karışıklık çıksa da bayan yanı mevhumu üzerine tartışsam" diye düşünmüş olan ve mola yerine oldukça yaklaşıldığının belirtisi olan Bolu soğuğunu dışarıda izlemeye dalmış adama, "çay, kahve, meyve suyu ne alırdınız" sorusunu yönelten liseyi bitirip, mecburiyetten uygun görüğü ilk işe balıklama atlayan gencecik çalışanın sözü, kafasını çevirmesini sağladı. "Çay alayım" dedi usulca, gecenin yarısından çok ileri bir zamanda olduklarını hesaba katarak..

Sabahın ayazına bir kış seheri, gün aydınlanmadan işe doğru yola koyulmuş, yünden örülü, bir aile büyüğünün yıllar önce ördüğü belli olan gri kazağıyla ahenginin kusursuz olduğunu düşünüğü bıyıklarının üşüdüklerini düşünerek, avucunun arasına şöyle bir aldıktan sonra o eliyle kapıdan içeri girdi işçi.. Elinde taşıdığı üçüncü sınıf pakete sarılı kıymalı poğaçaları masaya koyup, kabanını sanalyesine asarak oturdu. Çay ocağının sahibi, saçlarına aklar üşmüş emekli adam ile göz göze geldiğinde, işaret parmağına havada iki daire çizirerek isteğini belirtti konuşmadan. İnce belli bardağını ocağın yanına çıkarıp çayını dökmeye başladı çay ocağının sahibi..

Üsküdar'da, takvime göre bahar öğleden sonrası olan fakat deniz kenarı olması sebebiyle rüzgarlı olan havada, bankta oturup birbirinin elini tutmuş kadın ve erkeğin yanından elinde, yaklaşık on ince belli bardağın bulunduğu tepsi ile geçen ve İstanbul'a göç etmesini çoktan sorgulamaya başlamış olan ama artık geriye de dönmeyi aklına getirmeyecek olan şiveli ve yanık tenli genç yaklaşıp sordu; "Çay alır mısınız ağbicim?" Hayır cevabını aldığında hiç aldırış etmeden devam edecekken, yan bankta oturan, elindeki gazetesini okumayı tam da şimdi bitirmiş kırk yaşlarında devlet memuru olduğu her halinden belli olan ve tam da şimdi "çay alır mısınız ağbicim" şeklinde sorulan sorudan toplumun ataerkil yapısına dair çözümlemeleri kafasına doluşan adam "Ben bir tane alayım" dedi çay tepsisiyle geçen gence..

Gün sırası kendine geldiğinde heyecanla tüm haftaki en büyük aktivitesi olan güne hazırlanmak eylemini yapan ve bundan da büyük keyif alan kadın, günü başarıyla bitiriyor olmanın mutluluğunu yaşıyoru şimdi de. Konuklarının tabaklarına baktığında yaptığı tatlı ve tuzluların yanına eklediği kısırın da afiyetle yendiğini gördüğünde, haleti ruhiyesine nüfuz eden gurur hissi o an onun için dünyanın en büyük sermayesinden bile daha değerliydi. Bunu kutlamak istercesine "bir çay daha içer miyiz" dedi konuklarına gülümseyerek..

Bir süredir görmediği dostlarıyla, eşiyle çocuğunun kendisini beklediği evine gitmeden önce, iş çıkışı akşam yemeği yiyip, artık iyiden iyiye kendini hissettiren orta yaş bunalımını biraz olsun üzerinen atabilmek için gençliklerindne konuşmak isteyen adam sohbetin ilerleyişinden oldukça bahtiyardı. Tabaklarındaki köfteleri afiyetle yedikten sonra tam da peçeteyle ağzını bir defa sildikten sonra, lokantada ortalıkta dolaşan, muhtemelen yaz dönemi için ailesinin boş durmasın diyerek eti senin kemiği benim geleneğiyle lokantaya çırak verdiği ortaokullu çocuğa dönerek "koçum bize çay getirir misin" dedi ve peçeteyi yeniden ağızına götürdü..

Oldukça acıkmalarına rağmen kimsenin yemek yapmaya gönüllü olmaması dolayısı ile eşli batak oynamaya başlayıp, kaybedene bu sorumluluğu yüklemek mevzusunda anlaşmış öğrenci evi sakinleri son el için kağıtları dağıtırken her türlü meseleyi konuşmuştu sanki. Dünyadan gelişmeler, kültürel alandaki son faaliyetler, derslerin durumu, karşı cins ile ilişkiler...Bardağını bitirip yeni bir bardak doldurmak için yanlarında duran ve her ne yapmaya üşenilirse üşenilsin asla yapmaya üşenilmeyecek tek şeyi içinde barındıran çaydanlığa doğru uzandı biri..Bunu gören diğeri hemen son yudumunu (ki bardağın üçte ikisi oluyordu bu) içerek bardağını ona doğru uzattı. "Bana da koysana"..

Akşamüzeri her şarkı acı veriyordu tam da şuan. Söylenecek tek bir söz kaldığını ikisi de biliyordu. Kadın artık o son hamleyi yapıp bardağındaki tek yudum çayı da içerek kalktı. "Hoşçakal" hiç bu kadar acı vermemişti bir şey söyleyemeyip, sadece gözlerini bir defa ağır ağır kırparak hoşçakal demek istediğini belli eden adam için. Kadın son sözünün ardından bir daha görüşmeyecekleri süreci resmen başlatmıştı kapıdan çıkıp giderken. Masada bir boş çay bardağı bir de yarı dolu İngiliz fincanı ile kalan adam cebinden sigarasını çıkartıp birini ateşledi..Bilirdi ki ne olursa olsun çay ile en iyi sigara giderdi..İçinde derin bir nefes çekti..Fonda Bir Sana Bir de Bana çalıyordu..Çayını yudumladı. Bitmişti...Kalbimden ismin geçti..Kimseler duymadı..


Hiç yorum yok: