4 Şubat 2009 Çarşamba

Ne Malum Dünya Gözüyle..

That was a long time ago..Neden böyle bir cümle kullandım hiç bir fikrim yok. Sadece aklıma geldi öylesine. Gözümün önünde bir görüntü var. Marmara denizinin körfezinde, İzmit'in Marinasının yanında sahilde yürüyen insanların olduğu bir akşam. Akşam, dokuzu biraz geçiyor saat. Nisan ayı olmalı. hafif bir bahar serinliği ile bir metre yanındaki seyyar çekirdekçinin gözucuyla baksa görebileceği bir banka oturmuş adam. Arkasındaki marina cafeden yaz akşamları sahillerde, Erikli'deki kamp alanının yanında toplanmış bir kaç gencin gitar çalarak söylediği klasik parçaların sesleri yankılanıyor berrak sesli solistten.

Bir kaç zaman olmuş herhalde. Sigarasını çıkarıyor cebinden. Ufaktan tellendirecek belki de. Yine de bakışını önündeki denizin yakomozuna kaptırmış dururken görece "keyifli" imasında gösterilebilecek "tellendirme" eylemine uymayacak gibi duruyor içişi.. "Pişman değilim ama çöktüm kederden" der gibi..

Ne kadar geçecek diye düşünüyor. Bir şey vardı. O hissettiği sabah neydi..Masal gibiydi. hissettiği sabah değildi. Sabah bir şeyler hissetmişti. "that was a long time ago" diye geçirdi içinden.

Şimdi sadece yemekten sonra sigara içmek zorunda olduğu için içiyordu sigarası. Sadece tiryaki olduğu için. Tellendiremiyordu. Atp üretebilmek için gerekli enerjiyi bulma zorunluluğundan yemek yiyordu zaten. Peki bir daha aynı hevesle kahvaltı hazırlayıp saatlerce sürdürebilecek miydi keyifli haliyle sabahlarını? Hiç de umrunda değildi. Bunun için özel bir çaba sarfetmek gereksizdi. Yorgunluk değildi bu aslında. Bir daha aynı hevesi duyup duymayacağını bilmiyordu sadece. Duymayacağını varsayılan olarak seçmişti. Marina cafeden berrak sesli hanımefendi "bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm" diyordu arkasından.

Bir süre sonra "Bu şehir"e gelecekti ama o gitmiş olacaktı. Görmek istediğinden değil aslında. Sadece..yarım hissediyordu. Yıllar sonra görüp bir şeyler konuşacaklarını düşünüyordu. Konuşacakları şey tamamıyla havadan sudan olacak, sadece son beş dakikaya eski defterler sokulacaktı. Belki de bir akşam karşılaşıp oturacaklar ve sallanan sandalyelerinde Bruce Springsteen'den bir şarkı dinleyerek kahvelerini yudumlayacaklardı ahşap kokulu evde. "Ne malum dünya gözüyle bir daha görür müyüm" diye geçirdi içinden, dökmediği külü uzamış sigarasının son nefesini çekerken içine..

Hiç yorum yok: