17 Temmuz 2009 Cuma

Senaryoda Reklam Eşiği


Herkese merhabalar efenim. Yine fırından taze çıkmış ipe sapa gelmez önerilerimle karşınızdayım. Bugün biraz televizyon dünyasından ve dizilerdeki reklam anlayışının ve kısıtlamalarının getirdiği zorlukların senaryoya etkisini azaltabilecek bir öneri sunmak istiyorum sayın yargıç. Baya mahkemedeymişim gibi konuştum. Neden acaba? Öyle durup dururken bu formal görünmeye çalışan çakma cümleler. Halbuki resmi yazışmalara dair bildiğim en iyi şey “işbu” kelimesidir. Türkçe’de en sevdiğim kelimelerden biri hatta işbu. Bir yandan resmiyet anımsatırken öte yandan Uzakdoğu restoranlarında bulunabilecek bir yemek görünümünde azami derecede gizemli bir kelime. Üstelik bir kelime dizisi de olabilir aynı zamanda. Dört harfli bir bileşik kelime bulmak zor bugünlerde. Ne kahraman ne cesur, ne güzel çocuklar olduğumuz günlerde kaldı artık o dönemin dört harfli saf ve temiz kelimeleri. Buradan fabrikatör sami beye alev in sözlerini hatırlatmak isterim Neşeli günler’den. Ne istedin o temiz insanlardan, o saf, o mutlu insanlardan ha fabrikatör sami. Yaşar usta nasıl canına okudu ama, kalırın işte böyle. Bu arada, mevzubahis filmde fabrikatör Sami filmin sonunda Alev’i yeniden o saf ve temiz insanlara bırakırken “daha önce hiç bilmediğim bir silahla yenildim. Sevgi” gibi cümleler kurmasına rağmen aslında bence basbayağı yaşar usta nın konuşmasından tırstığı için Alev’i geri bırakmıştır oraya. Yaşar Usta’nın o en vurucu cümlesi “…Hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum…Ve dönüp arkama bakmam bile” gerçekten fena halde göz korkutucu. Bence, yaşar usta o odadan çıktıktan sonra fabrikatör Sami’nin aklından geçenler az çok şöyleydi. “Ulan iyi miyi ama manyaktır bu tipler, gözü döndü mü vurur da ölene kadar hapsi göze alır. Ben en iyisi başka bir plan bulayım artık” Hiç de öyle yok efenim beni hiç bilmediğim silahla vurdular, adına sevgi demişler, gülüm seni koparmışlar, adına türkü yakmışlar, hesabım var değil kazın ayağı. Korkmuş ve iki taşta bir kuş bulmak üzere hamle yaparak strateji değiştirmiştir. Alev’i o saf, o temiz insanlara gönderecek ve bu sayede hem Alev ile barışmış olacak hem de o evi dolaylı yoldan kontrol imkanı sağlayacaktı. Very clever Fabrikatör Sami..Very cleveeer. Ayrıca şimdi yaşar usta yı da işe geri almazsa ayıp eder. Şimdi öyle vardiya müdürü tarzı dandirik bir sıfatla da alamaz dünürü olacak adam. Yönetim katına çıkartır diye düşünüyorum. Neyse iyice saptı konular. İşte bu yüzden biraz da sonu olmayan hikayeleri seviyorum. Son yazdığı vakit bu tür gelecekte neler olacağını da düşünüyor insan ister istemez. Ayrıca fabrikatör sami deyince aklıma otogargara daki tekrar çal sami geldi. Play it again Sam'e de gönderme var. Pek güzel. Şarkıyı dinledim gidecek birazdan muhtemelen hafızamın ait olduğu bölümüne. Eee işte geçici hafıza diye boşuna demiyorlar azizim. Fani dünya bu geçici hafıza. Bugün varsın yarın yoksun tekrar çal Samicim aklımda. Ayrıca eğer geçici hafızada iyilik yaparsanız, kalıcı hafızada bir sürü huri varmış sizin için. Sağlam kaynaktan bilgi.

Efenim bu hayvani ve son derece gereksiz anlık düşüncelerimi yazdığım giriş paragrafının akabinde asıl bahseylemek istediğim mevzuya girmek arzusundayım. Konuyla ilgilenenler bileceklerdir, bizim televizyon kanallarımızdaki dizilerde veya programlarda “gizli reklam” veya “marka adı” kullanmak mevzusunda sıkı bir kontrol mekanizması mevcut. Önceden bir medya grubunun dizisnde o medya grubunun gazetesinin okunduğunu falan bolca görürdük. Artık bunlar tedavülden katlılar. Neticede bugün eğer bir yapımın senaryosunu tv için yazıyorsanız karakterleriniz aralarında konuşurken gidecekleri yer konusunda mekan adı belirtemezler. Ya da “gazetede bir haber okudum” “aaa hangi gazete” gibi bir diyalog daha ileriye gitmez. Yani gider de, beklenen biçimde gitmez. Bu konunun yazarları epeyce sıkıntıya soktuğunu düşünüyorum. Bir yandan da “wilhelm scream” i düşünüyordum. Bilmeyenler için kısaca açayım; bu wilhelm scream Hollywood ses editörleri arasındaki geleneksel mevzulardan biridir. Eski bir filmde geçmiş bir çığlıktır ve o çığlık daha sonra bir çok filme veya en son lost gibi dizilere de sesçiler tarafından yedirilmiştir. Bir tür espri mevzusu gibi. Ahengi bozmadan o efekti koymak da beceri isteyen bir iş. Bir tür Hollywood geleneği gibi bir şey. Aklıma gelen mevzu şu aslında, bir tür hayali bir işletme adı yapalım. Atıyorum buna, “hayali cafe” ya da “hayali restoran” diyelim. Fakat gerçekte böyle bir işletme mevcut olmasın. Bu sayede yerli yapımlar açısından da senaristler tarafından bir “wilhelm scream” gibi kullanılan geleneksel bir şey olarak sürdürülmeye başlansın. Atıyorum artık “cafeye gelir misin” gibi dangozca bir soru yerine “hayalideyiz gelsene” diye bir diyalog yazılsın ve esneklik sağlanmış olsun. Bu da böylece aklıma gelmiş bir mevzuydu gecenin bir yarısı. Kiss kiss bang bang !

Hiç yorum yok: