3 Mart 2009 Salı

Umutsuz Boşluk


Yeni bir film izleyene kadar biri "2009 da görüğün en iyi film hangi filmdir?" diye sorsa, cevabım "Revolutionary road" olurdu. İlk iki ayını geride bıraktığımız 2009'da şu ana kadar -bana göre- yılın en iyi filmlerinin aynı hafta gösterime girmesi ise üzücü bir durum. Slumdog Millionaire ve Revolutionary Road bu yıl izlediğim en iyi iki filmdi ve ikisi de aynı hafta gösterime girdiler. Şunu söylemek isterim ki her ne kadar dışarıdan dramatik bir trajedi gibi görünse de filmi izlerken o gerilimi hissetmemek mümkün değil.

Leonardo Di Caprio ve Kate Winslet ikilisi titanic'te oluğu gibi ve üstelik titanic'ten çok daha başarılı oyunculuklarıyla şahane bir harmoni oluşturuyorlar. Bu ikili adeta birbiriyle dans ediyor gibiydi oyunculuk açısından. Son derece uyumlular. Oyunculuk açısından da sezonun en iyi performansını gördüğümü söylemek istiyorum. Hem Kate Winslet hem de Leonardo Di Caprio için geçerli. Kate Winslet Oscarı The Reader ile aldı ama bu filmeki oyunculuğuna ödül verilseydi de gayet yerinde olurdu. İlker Yasin'i anmak istiyorum müsaadenizle. Hem The Reader hem de Revolutionary Road ile Oscarın sahibidir, iki oscarlıdır bence. Hem penaltı hem gol!!

Sam Mendes'in ilk dakikadan bizi içine soktuğu hikaye bir yandan önceki çalışması The American Beauty'i hatırlatırken daha ilk dakikalarda girdiği ayrıntılarla ve diyaloglardaki kelimelerin vuruculuğuyla American Beauty'den bir o kadar da ağır ve vurucu olacağını işaret ediyordu sanki. Filmde, öyle kelimeler var ki izleyiciyi tam ama tam da "orasından" vuruyor. Diyalogların yazılışı üzerine gösterilen özene hayran kaldığımı belirtmek istiyorum.

Film özetlenmeye çalışılsa bir amerikan ortasınıf ailesinin balon dünyası diye özetlenemeyecek kadar karmaşık ve insani bence. İnsani sözünün oturduğunu düşünüyorum çünkü hiç bir insan bir çok filmde oluğu gibi siyah davranışı göstermeyip beyaz davranışı gösterir karakterinde değil. İşte film de tam bu açıdan insani. Wheeler ailesinin karı ve kocası olan April ve Frank Wheeler'ın tartışma sahnelerinde ise o gerilim o kadar net verilmişti ki bir çok gerilim filmi izlediğimden daha fazla gerildiğmi belirtme ihtiyacı hissediyorum. Bunda diyalogların başarılı olmasının yanısıra Leonardo Di Caprio ve KAte Winslet'ın olağanüstü oyunculuğunun rolü epeyce fazla.

Film, umutsuz boşluğa düşmenin anlamını vermesi açısından da gömleğinin kumaşının iyi oluğunu belli ediyor. O umutsuz boşluğa kapılan sadece April Wheeler değil ya da Frank Wheeler değil aslında. elektroşok geçirmiş olan şuan ismini hatırlayamadağım karakter haricindekiler, vurgulanan "umutsuz boşluk"un içinde çırpınıyorlar. Bu boşluğun onlar da farkında fakat umutsuzluğun farkında değiller. Ama bu umutsuzluğun kaynağı Revolutionary road'ta yaşamaları mıydı? Paris'e gidince her şey düzelecek miyi? İki ay sonra ne olacaktı? İşte burası muamma değil aslında. Karakterlere umutsuz boşluğu veren o his içlerinde mevcut olan Kusma Kulübü kitabından fırlamışçasına rahatsız edici ve herkesin çok iyi bildiği işte "o" his. Susmak ve biraz düşünmek. Bazen bütün mesele bu sanki..filmde April'in bir kaç defa sessizliğe, konuşmamaya ihtiyacı olduğunu gördük. Daha en başta tiyatrodan eve dönerken, Frank ile kavga ettikleri bir çok bölümde, Frank'in en yakın arkadaşı ile seviştiğinde bile adamın "gidelim buralardan" şarkısını söylemesine rağmen, susmasını ve arabayı sürmesini istiyor April.

Her şeyden öte benim açımdan filmin en can alıcı yerleri, Frank'in April'e bahsettiği gerçeklik hissi konuşmasıydı. Asker olduğunda savaşa gittiğinde bu kadar heyecanlı ve "gerçek" hissettiğini söyler Frank. Hep düşünüğün bir şey vardır, kafanda kurarsın, hayalinde yaşatırsın ama tam da o anda tam da savaşta o gerçektir. O gerçeklik hissidir. Gerçeklik, dışarıdan kendilerine özenilen genç ve nazik Wheelerlar olmaları mıydı yoksa tam da Paris'e gitmeleri miydi? O gerçek hissi işte tam da o kararı verdikleri geceydi.

Toplumun veya sosyolojik baskının idealize ettiği yaşam, ne kadar gerçek olabilir i ki? Bu gerçeklikten kaçmak için oyunculuk yapmıyor muydu April Wheeler? ve o ne kadar mutlu olsa da toplum oyunu ve onu yerden yere vurmuyor muydu? Bu çerçeveden farklı duran April ve Frank ilk sahnede arabada konuşurken tam da tüm filmde göreceklerimizi anlatıyor gibiyiler. Biraz sessizlik isteyen April ve sürekli kendisinin suçlandığını April'in üzerinden anlatmaya çalışan Frank. Ve tam da filmin sonunda genç ve nazik Wheeler'lar üzerine komşuların düşünceleri en baştaki tiyatro sahnesine ne kaar da yakındı. Ya bu boşluğun umutsuzluğunu farketmeden sondaki yaşlı amca gibi kulaklığın sesini kısarsın ya da Frank'in en yakın arkadaşı gibi arka bahçeye çıkıp bir kaç dakika durursun..Ama eğer umutsuz boşluğu gördüysen işte onu görüyse ne yapacağını bilemezsin.."Biz herkesden üstün ve yetenekli oluğumuzu düşünüğümüz bir hayat için evlendik ve buraya taşındık...ama biz başarısızız, biz hiç bir işe yaramıyoruz. Bizim hiç bir farkımız yok.."

Bu sezonun en etkileyici filmi şu ana kadar Revolutionary road'tur gözümde. 10/10 vererek herke tavsiye ediyor ve iyi geceler diliyorum.

Hiç yorum yok: