3 Kasım 2008 Pazartesi

Suit Up İstanbul


Bu sezon dördüncü sezonuna girmiş ve yayına başladığı ilk günden bu yana, severek ve bıkmadna bazı bölümlerini defalarca izlediğim How i Met Your Mother ile ilgili, zaman zaman izlerken bu diziyi kahramanlarını ve yaşananları İstanbul'a uydurmaya çalışıyorum. Bu dizinin (genelde sit-com larda görüldüğü üzere) beş ana kahramanının yanında bir diğer karakteri de new york ve metropol hayatı. Dünyanın neresinde olursa olsun bir büyükşehirin veya metropolün kendine has bazı özellikleri, yazılı olmayan bazı kuraları bulunur. Örneğin İstanbul için konuşursam (daha doğrusu dünyadaki tüm metropollerde bu yazılı olmayan kurallar geçerlidir) yürüyen merdiven kültürü başlı başına bir metropol olmanın getirdiği özelliklerdendir(Ankara'yı bu hesaba katmıyorum. :))). O yüzden bu dizinin kadın-erkek ilişkileri konusundaki yaratıcı tespitleri ve ince mizahının yanısıra metropol yaşamı üzerine de yaklaşımları göz ardı edilemez. Dizinin yapımcısı da bir röpörtajında dizinin çıkış noktası olarak "the stuff me and my friends made in new york" benzetmesinde bulunmuş. Bu da dizinin arkadaşlık adına getirdiği samimi ortamın en büyük destekçilerinden biri olsa gerek güçlü senaryosunda.

Örneğin geçenlerde (belki de hayranlar arasında dizinin en hayal kırılığı yaratan bölümlerinden biri olan) "the best burger in new york" isimli dördüncü sezonun ikinci bölümünü izlerken Marshall a, barda konuşmaya kulak misafiri olan birinin önerdiği "Corner Bistro" isimli mekanı duyduğumda aklıma ilk gelen kızılkayalar oldu. Bunun akabinde Marshall'ın verdiği ayara ise hastayım.

Sanki bir gün Ted yeni tanıştığı hatun kişinin beğenmediği özelliklerinden bahsederken "yürüyen merdivenlerde solda dikilip duruyor" diye şaşkın şaşkın açıklaması akabinde bunu ayrılık nedeni olarak gösterebilecekmiş gibi geliyor. Ya da geçen bölümlerde yapılan new york new jersey tatışması, her ne kadar istanbul un çevresinde onunla rekabet edebilecek bir yer olmasa da Ankara-İstanbul kapışmalarını aklıma getiriyor.

Ted in kesinlikle bir beşiktaş taraftarı olacağını düşünüyorum. Marshall ve Lilly için ise Galatasaray'ı uygun görüyorum. Robin de başlı başına bir beşiktaşlı karakteristiği taşıyor. Barney için henüz karar veremedim ama Fenerbahçe'li olmayacağı kesin gibi.(Zaten bir insan neden Fenerbahçe'yi tutar anlayabilmek çok güç).

Barney'nin New york maratonuna katıldığı bölümü, Avrasya Maratonu ile telafi etmek hiç de güç değil.

Bu dizinin elbette en güzel özelliği arkadaşlığın ve ortamın samimi biçimde yansıtılması. bunun en büyük nedenini yukarıda söylediğim yapımcının sözüne ve zaten halihazırda olan bir yaşanmışlığa dayanması olarak gösterebiliriz. Bir çok sit-com da karakterler esprilerini yaparlar ama mesela kendileri esprilere gülmezler, öylesine sit-com böcüklerinin gülmesinin geçmesini beklerler. Fakat bu dizi, genel sit-com anlayışına karşı, cesaretle takındığı bazı özellikleri ve her yönüyle ince mizah barındıran öndermeleriyle saygınlığını üst noktalara taşımaya devam ediyor. Biri bir espri yapar, karakterlerden biri de o esnada gayet rahat bu espriye o anda güler, ya da özellikle üçncü sezonun ikinci yarısında biraz da üstlenmeye çalıştığı alışılagelmiş sit-com kurallarının sınırlarını zorlama misyonundan da gelen uzun diyaloglar(yani sadece espri yapılıp o sahnenin geçmesi değil, sonrasında da konuşulanlar), sıradan ama oldukça samimi, biraz da izleyicinin daha benimseyebileceği arkadaşlık ortamı sevilme noktalarını tarif eden özellikleri. Örneğin üçüncü sezonun ortalarında Ted'in tramp stampini çıkarmak için gittiği on seans sonunda doktor Stella Zinman (bu arada oh be kurtulduk Stella'dan) a çıkma teklif edeceği bölüm flashbackleri çıkardığımızda sadece bir sahnedne oluşmaktadır. Evet sadece bir sahne ve bu sahne yaklaşık 9-10 dakikadır. Dizinin takındığı cesaretli tutuma verilebilecek örneklerdne sadece biri.

Bu yazıda bahsetmeye çalıştığım şey genel anlayışın aksine (çünkü genel olarka yapımlarda küçük şehirler, metropollerden daha güzel daha huzlurlu olarak betimlenirler) metropol yaşamını iyisi ve kötüsüyle gelenekselleşmiş kuralarıyla anlatmaya da çalışıyor. Bu anlatım diziyi, dünyanın herhangi bir metropolünde yaşayan insanlara daha da benimsetiyor.

Bir de ufak bir kaç şeyden daha bahsetmek istiyorum aklıma gelmişken. Bu sezon how i met your mother ortalama 8 milyon izleyicilik ratingler yakalıyor. Cbs'in artık bir eleneği olmuş olan neşeli pazartesi anlayışını yaşatan dört önemli diziden biri ve Nielsen Rating raporlarından gördüğümüz üzere ortalama 14 milyon seyirciye ulaşan two and a half men den sonra pazartesinin CBS'te en çok iş yapan yapımı. Geçen sezon hiç düşmediği kadar düşen ve neredeyse 6 milyonun altına düşme noktasına gelen ratinglerden sonra bu sezonu şimdiden başarılı sayabiliriz herhalde. Hele ki ilk sezonunda ortalama 16 milyon kişi tarafından izlenip yüksek share elde ederken dördüncü sezonunda ortalaması 5.8 milyona kadar düşmüş bir prison break ve busezon tarihinde ilk defa 10 milyonun altını gören Heroes gibi düşüşte olan dizilere bakınca(yani rakiplerine) başarı çıtasının ne kadar üste çıktığını da gözlemleyebiliriz. Aslında bu ratinglerle ilgili ayrı bir post yapmak istiyordum ama spesifik bir diziden bahsederen onun ratinglerinden bahsetmeyi de uygun grdüm. Bir kaç gün içinde bu sezon izlediğim dizilere genel bir değerlendirme yapmayı düşünüyorum. O yazıda tüm ratinleri de inceleyebileceğiz karşılaştırmalı olarak.

Ne garip ki önceden daha küçükken (burada bir parantez açmak istiyorum. Şehir hayatıyla ilkokul dörtte tanıştım ve o zamana kadar Edirne'nin güzel bir köyünde büyüdüm.) köy kahvesini işleten babam haftasonları şehire(Edirne) gidip gerkeli malzemeleri alırdı. Mutlaka Milliyet'in Oscar TV ekini almasını isterdim. O zamanlar Oscar Tv de bulunan uydu kanalları yayın akışlarını inceleyerek sistemi çözmeye çalışırdım. Şimdi ise istenilen her bilgi elimizin altında internette rahatça bulunabiliyor. Bu nedenle televizyon dünyasına alaylı yetişmiş biri olarka geçenlerde, ucundan yaptığım girişi düşündükçe, nereden nereye diyesi geliyor insanın.

Buraya kadar okuduysanız yazıyı sabrınızdan ötürü teşekkür ederim ve iyi günler diliyorum. How i met your mother ı yerelleştirme ile başlayan konu çocukluğuma kadar uzandı. Çok dağınık yazıyorum sanıyorum. Devlet buna bişey yapması lazım. Herkese iyi günler...

6 yorum:

marikaki dedi ki...

çok güldüm :) hoş bir yazı olmuş diziyle ilgili, sonu da entry'i nasıl bitireceğini bilemeyen yazarın tavrına dönmüş sanki. hımm.

teletabi dedi ki...

evet :) sonlara doğru, konudan öyle bir sapmak ki, köprüden önce son çıkışı kaçırmak dlşfksalfaklşsd

pclion dedi ki...

Sıkı bir How I Met Your Mother hayranı olarak bir nefeste okudum, çok hoş bir yazı olmuş. :)

Her ne kadar 2. sezondaki zirveden sonra bir düşüş trendine girdiyse de hala vazgeçilmez dizilerimdendir HIMYM...

teletabi dedi ki...

teşekkürler :) Düşüş trendi üçüncü sezonun ortalarında başladı bence de. ama ikinci bölüm dışında bu sezon oldukça iyi gidiyor gibi..

E. Ümit D. dedi ki...

Bence bu 4. Seznoun 2. Bölümü de oldukça güzeldi...
Ama 3. sezon konusunda haklisiniz 2. sezona göre daha kotuydu..

Herneyse çok güzel bir yazi olmuş keyifle okudum

teletabi dedi ki...

@Paginea
Teşekkür ederim. :)

@ EZGI
Elbette tava ciğerin hastasıyım rampaların ustasıyım. Yeni baslayanlar icin Edirne baslığında da belirtmiştim vakti zamanında, ciğerci kazım ile ciğerci aydın arasında bir kararsızlık vardı suserlarda. Benim tercihim her daim ciğerci aydın abidir. Aydın abinin ciğerinin yanısıra, getirdği aparatlar da harikadır yahu! :)
ayrıca;
(bkz: aydın tava ciger salonu)