16 Aralık 2008 Salı

Perfectly Exact #9 & #10 (Kısım 1)

Sanaa’daki en büyük H marketine girdi A ve C. Buraya girmeleri çalışanlar ve yönetici için büyük lütuf sayılırdı genelde. Genelleme yaparken sadece Sanaa ile sınırlı tutmak yersizdi aslında. Dünyanın neresindeki H marketlerine girerse girsin A veya ailesinden biri başbakan gibi bir muamele görürdü. Çünkü dünyanın A’nın sayısını unuttuğu kadar fazla ülke ve şehrine yayılmış olan H marketleri onlara aitti. Hala da merkezi yönetim ile varlığını devam ettiren bir oluşum olduğundan, bir nevi kral sayılabilirdi A, H marketleri için. Geleceklerinden son anda haberi olmuştu H marketleri Sanaa Müdürü’nün. Genelde tebdili kıyafet dolaşan padişahlar gibi denetlediği olurdu A’nın marketlerini ancak bu seferki biraz farklıydı. O yüzden gelmeden kısa süre önce haber verme gereksinimi duydular.

A ve C’nin geleceğinden son saatte haberi olmuş olan müdür, elinden geldiği kadarıyla çeki düzen vermişti mekana. Geldiklerini gördüğü anda da hürmetini gösterip önlerinde hafifçe eğilerek kendini tanıttı. Kendisini zaten tanıyan (daha doğrusu gelirken sadece ismini öğrenmişlerdi uçakta) A bu ayrıntıyı gereksiz bulmuştu. Bir an önce işe koyulup peşinde oldukları ekibi yakalamak istiyordu mümkün mertebe. İçeriye girdiklerinde, onları hayatları boyunca ilk defa gören ve muhtemelen bir daha da göremeyecek olan H Sanaa merkez marketi çalışanları bu anın tadını çıkarmak için dikkatlice izliyorlardı A ve C’yi. Dışarıdan gören olsa fotoğraf çektirmek için koşturulan bir ünlü sanırdı bu ikiliyi. Tamam, iki ünlü sanırdı.

Oldukça geniş bir alana yayılmış marketin sonlarında müdürün ofisine oturduklarında, kendilerinin kahve içip içmeyeceğinin sorulması sinir bozucu bir hareket gibiydi. A bu gereksiz hürmete müdahale etmek için harekete geçti. Aslında sıkça yaptığı kontrollerinde çalışanların davranış biçimlerine fazlaca özen göstermesiyle ün yapmıştı tüm dünyadaki H çalışanları arasında. Ve ne zaman hangi markette olacağını bilemezdiniz. Bir gün, Simferepol’deki küçük marketlerin birinde gezerken ertesi gün hata aynı günün akşamı Rabat’ta olabiliyordu.
“Bakın, biliyorum bana karşı dikkatli ve özenli davranmak istiyorsunuz. Başka zaman olsa kesinlikle bunu beklerdim ve sizi de sıkıştırırdım ama şuan başka bir işle uğraşmamız gerekiyor. Anlatabiliyor muyum?”
Bu sözler karşısında, rahatlaması gerekirken daha da bir heyecan ve sıkıntı basmıştı müdürü aslında. Beklemediği bir durumdu. Olağan ve namını çok duyduğu bir kontrol olduğunu düşünüp, haberi alması ardından geçen bir saati tamamen buna hazırlanarak geçirmişti. Bir anda savunmasız ve tabir-i caizse açıkta hissetti kendini. Tabi, bu hazırlığı anlatıp “bizi kontrol edin” diyemezdi artık. İstemese de boyun eğmek durumunda kalmalı ve şuan kendisi için tamamıyla sürpriz olan “şey”i öğrenip elinden geldiğince yardım etmeliydi.
“Tabi efendim, anlıyorum.”
Burada bir parantez açmak gerekmekte. H çalışanları, marketin bulunduğu bölgeden seçilmelerine rağmen müdürler merkezi yönetim tarafından yollanırdı. Bu koşullarda Edirne’deki eğitim merkezinden denmeli. Asıl olarak G’ye kayıtlı bir kuruluş olsa da H marketleri ve diğer şirketleri, G’ye kayıtlı olan hiçbir holding veya şirketin merkezi orada bulunmazdı. Zaten G kendilerinin kolaylık için yarattığı bir nevi katalizördü. H için de durum bundan farksızdı, resmi kayıtlarda G ülkesinin şirketiydi fakat tüm merkezi Edirne’de buluyordu. Yaklaşık 6.000 çalışanın çalıştığı devasa bir bina. G’nin toplam nüfusundan bile fazla. Bu binanın ekleri de vardı elbette. Bir nevi H’ın üssü gibiydi o alan. İşte dünyanın herhangi bir ülkesinin herhangi bir şehrindeki H marketlerinin şehir müdürleri, Bu kompleks yerleşimdeki eğitim merkezlerinde yetiştirildi. Elbette sadece müdürler değil, çeşitli alanlardaki bir çok çalışanı. Bu yüzden hepsi Türkçe ve en az iki dilin yanında çalışacakları ülkenin de dilini bilirlerdi. Oldukça yoğun bir eğitim aldıklarını söylemek şaşırtıcı olmazdı herhalde. Enderun bile bu kadar sıkı olmayabilirdi.
“Tamam o halde. Bizim Alfaha bölgesine gitmemiz gerekiyor şuan. Fakat kimliğimizi belli edemeyiz. O yüzden, marketin bünyesinde bulunan fakat logomuzun da olmadığı Sana için dikkat çekmeyecek bir arabaya ve yol tarifine ihtiyacımız var. Sanırım o arabada navigasyon yoktur değil mi.” Dedi A.
O ana kadar konuşmayan C elini ceketinin cebine götürerek “Bende var A” diye gururlandı.
“Pekala o halde. Sen B ile iletişime geç. Bize, arabaya bindiğimiz andan itibaren direktifler versin. Hadi harekete geçelim.”
A ile birlikte müdür ve C de ayağa kalkmıştı. A’nın emir verircesine bakışı sonrası müdür, tarif edilen biçimde bir arabayı bulmak ve hazırlamak için yola koyuldu. Odadan çıkarken de merakına yenik düştü;
“Bir problem mi var efendim marketlerimizle ilgili?”
“Bu…” A yere bir süre yere baktıktan sonra başını kaldırıp gözlerini de Sanaa müdürüne dikti. “…kesinlikle bilmek istemeyeceğin bir konu.”

Hiç yorum yok: