27 Aralık 2008 Cumartesi

Sabahlar Ayazdır. (Genelde)


Sabah vakitleri soğuk olur. Bu soğuğa alışabilme sürecim ilkokulda başlar. Köyden şehre taşındığımızda, ilk yıllar haftasonlarını da köyde geçirirdik. Pazartesi sabahı ise, kış vaktiyse daha güneş doğmadan yollara çıkılırdı. Otobüse atlayıp, yarım saattlk yolculuktan sonra okula. Sabah 6.45 otobüsünde, öğrenciler ve çalışanlar olurdu. Eğer pazartesiyse benim gibi extra öğrenciler. Okula ilk gitmeyi veya vakit geçirmek için iki jeton alıp street fighter oynamayı yakınen tanırım. Buna rağmen haftasonları erken kalkıp da dışarıda olmanın mealini bilemezdim pek. Haftasonu erken kalkma durumuna, star ın karga bokunu izlemeye alternatif olarak koyduğu, sabah 7 de başlayan genç james bond, hong kong phooey, laff a lympics ve geleceğe dönüş çizgi film kuşağı müsebbibti.

Haftasonu sabahlarını dışarıda geçirmem dershane dönemlerine rastgelir. Son derece yoğun tempoda, haftaiçi okul, haftasonu dershane trafiği öğrenci seçme sınavının acımasızlığıyla mücadele yöntemydi sistemin bulduğu. Yakın bir komşumuzun kızı ile aynı dershaneye giderdik. Ayrıca sınıftan da dostum ve o dönemki en yakın arkadaşımdı. Haftasonu, özellikle pazar sabahı sokaklarda kimsecikler olmazdı. O an hayran kalmıştım duruma. Herkes sokakları bana bırakmış, istediğimi yapmamı bekliyordu sanki. Sayım günleri dışarıda olanlara çok özenirdim. Böyle bir şey olmalıydı. Ve çok güzeldi...Sokaklarda sadece ama sadece o an sokakta olmak zorunda olanlar vardı. Tek tuk..Sabahlar soğuk olurdu ama o zamanın sıcaklığı, berenin koruduğu saçlarla ve ağıza götürülen ayaz ellere üflemelere yetiyordu. Isıtıyordu..

Üniversiteye geldiğimde biraz daha öğrenmiştim. Sadece zorunda olanlar vardı pazar sabahı yolda veya dükkanlarda. Soğuktu sabah. Atkımı boğazıma dolayıp çıktığımda dışarıya zaman zaman, Vega'nın "bu sabahların bir anlamı olmalı"sı yeni yeni duyuruyordu kendini. Sıcaklık, pazar sabahı kapısını yeni açmış bir çay ocağındaki ilk demli çayın sıcaklığına eşdeğerdi..Yaklaşık bir iki saat parmakla sayılabilecekten fazla olmayan insan gelecekti en fazla. Çay ocağının sahibiyle yapılan, memleket sorma muhabbeti ve zamanla hayattan ilişkilere, ülkenin gündemine, Beşiktaş'ın son durumuna kadar çeşitlenen sohbetler, hele ki görmüş geçirmş olarak tanına sıcakkanlı esnafıysa ülkemin, verdiği öğütler bu sabahların en güzel anlamlarındandı. Günün, dinlenen ilk şarkıları ise o çay ocağına yapılan soğuk yürüyüşün ve sonra da tüm günün doğal ısıtıcısıydı...Öğlene doğru, ev ahalisi öğrenci arkadaşlarım yeni yeni kalkmışken, günün gazeteleri ve kahvaltılık ile eve gelip kahvaltı etmek ise paha biçilemezdi..İyi bir haftasonu dilerim efenim.

Hiç yorum yok: